Hükümetin Devam Kararı Aldığı 4-C Yasası Kölelik Düzenidir!

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası) 4-C’lilere kadro vermeyen hükümeti protesto etti.

Tokat’ta, Yeraltı Çarşısı üzerinde gerçekleştirilen ve TOKAD mensuplarının da destek verdiği eylemde basın açıklamasını EĞİTİM İLKE-SEN Denetleme Kurulu Üyesi ve 4-C çalışanı Şinasi Uludoğan’ın okudu.

Uludoğan, kadro bekleyen 4-C’lilerin sosyal adaleti her geçen gün daha da tırpanlayan hükümet tarafından bir kez daha hayal kırıklığına uğratıldıklarını, 4-C’lilerin maddi ve manevi sıkıntılar içine terk edildiğini söyledi ve “Başbakan, Türkiye’nin son yıllarda ekonomik olarak dünya devlerinin arasına girdiğini, hazinemizin dolup taştığını, Merkez bankasının dövizle çakılı olduğunu, IMF ‘den borç alan değil, onlara borç veren ülke konumuna geldiğimizi, kişi başına milli gelirin 11000 dolarlara çıktığını büyük bir övünçle anlatmaktadır. Biz de kendisine sesleniyoruz! Siz iktidara geldiğinizde biz Tekel çalışanlarının kişi başına düşen milli geliri 7-8 bin dolar civarında idi. Şimdi 4 bin dolar civarında. Geri kalan fark nerede?” diye sordu.

“76 milyon insanın başbakanıyım” deyip 4-C’lileri ve milyonlarca asgari ücretliyi, kadrosuz, güvencesiz ve açlık sınırı altında bir gelirle istihdam etmenin adalet ilkesiyle bağdaşmadığını ifade eden Şinasi Uludoğan,  sorunlarını çözeceği vaadiyle 4-C’lileri üye kaydeden ancak bu hususta etkili bir mücadele yapmayan kimi sendikalar yerine 4-C’li emekçilerin bu şartlarda zulüm ve adaletsizlik politikalarını gösteren alternatif mücadele ve örgütlenme biçimleri oluşturması gerektiğini ve sahte vaatlere sırt çevirmeleri gerektiğini söyledi ve konuşmasını “Bizler bu gün olduğu gibi yarın da her kim iktidara gelirse gelsin “hakça bölüşüm, adil paylaşım” ve  “herkes için adalet ”  talebimizi yinelemekten asla geri durmayacağız. Vahşi kapitalizmin ve tüm beşeri ideolojilerin karşısında vahyin önerdiği “fakku rakabe” ayetini şiar edinerek maddi ve manevi anlamda köleleştirilen insanlarla birlikte zulme tuğyana, yağmaya, talana ve tüm haksızlık ve hukuksuzluklara her kimden gelirse gelsin, her kime karşı yapılırsa yapılsın karşı duracağız.” sözleriyle tamamladı.

Haber: Mustafa Özeke

Basın açıklamasının tam metni şu şekilde: 

4-C KÖLELİK DÜZENİ DEVAM EDİYOR!

Rahman ve Rahim Allah Adıyla

Özelleştirme politikaları gereği işyerleri satılan ya da kapatılan iş hakları feshedilerek,  4-C kölelik yasasıyla istihdam edilmeye mecbur tutulan 23 binden fazla 4-C’li yine hayal kırıklığına uğradı.

Başbakan, Salı günkü grup toplantısında 96500 kişiye kadro müjdesi verirken yine 4-C’lileri kapsam dışı bıraktı.  2011 seçimleri öncesi NTV’de katıldığı bir programda 4-C’lilerin de kadroya geçirileceğini söyleyen Başbakan bu sözü unutmuşa benziyor.

Yıllarca hükümette olan AKP’nin gelir dağılımında adaleti gidermeye yanaşmadığını, kimilerine dokuz pul verirken yüz binlerce kişiye bir pul vermesi adalet anlayışını da gözler önüne seriyor diye düşünüyoruz.

Kapitalist ve neoliberal politikaların ağır aksak işleyen sosyal politikalarını tamamen ortadan kaldırmaya yönelik acımasız çalışmalarının kurbanlarından biri de 4-C’lilerdir.

Ülkemizde 2004 yılından beri yürürlüğe sokulan kamudaki bu 4-C uygulaması hem maddi açıdan hem de manevi açıdan birçok sorunları da beraberinde getirmiştir.

4-C’li olarak çalışan emekçiler istihdam edilmiş oldukları kurumlarda statü gereği taşeron firma çalışanları ile sözleşmeli ve kadrosu en düşük seviyedeki memurların arasında bir yer işgal etmektedirler.

Lise mezunu da olsa, üniversite mezunu da olsa taşeron işçilerden sonra her işe sürülen bu kesimin psikolojik olarak birçok sorunları ortaya çıkmıştır.

Birçok 4-C’li son gelinen noktada âdeta isyan etmekte ve hükümetin gayri adil yaklaşımına büyük bir tepki göstermektedir. Özelliklede sosyal medyada bir araya gelen 4-C’liler yıllarca hükümete yüzbinlerce mesaj yollamışlar ama maalesef hiçbir zaman karşılık alamamışlardır.

Gezi Parkı olaylarının başlamasıyla birlikte hükümetin eylemcilere zorunlu olarak göstermiş olduğu yumuşak yaklaşımı 4-C’liler görememiştir. Onların talepleri her defasında “Yunanistan oluruz” tehdidiyle karşılık bulmuştur.

Başbakan, Türkiye’nin son yıllarda ekonomik olarak dünya devlerinin arasına girdiğini, hazinemizin dolup taştığını, Merkez bankasının dövizle çakılı olduğunu, IMF ‘den borç alan değil, onlara borç veren ülke konumuna geldiğimizi, kişi başına milli gelirin 11000 dolarlara çıktığını büyük bir övünçle anlatmaktadır.

Biz de kendisine sesleniyoruz! Siz iktidara geldiğinizde biz Tekel çalışanlarının kişi başına düşen milli geliri 7-8 bin dolar civarında idi. Şimdi 4 bin dolar civarında. Geri kalan fark nerede? Bu bir;

İkincisi, bizler 2010 öncesi veren el idik. Sizlerin bizi 4-C’li yapmanızdan bu yana alan el olduk.

Üçüncüsü, on yıldan fazladır hükümette olmanıza rağmen gelir dağılımda adaleti tesis etmediniz.

Dördüncüsü, bu ülkede maddi manevi anlamda sınıfsal bölünmelerin önüne geçmediniz.

Beşincisi, 12 Eylül yasalarının işinize gelenleriyle yola devam ederken işinize gelmeyenleri değiştirerek kendinize avantaj sağladınız.  Bu yasalardan dolayı bizim gibi mağdur olanları görmezden geldiniz.

Altıncısı, işçi sendikalarının bizleri sattığını söylerken satın alanın da hükümet olduğunu hiç söylemediniz. Üstelik bu işçi sendikalarının 12 Eylül yasalarıyla çalıştığını bile bile.

Sayın Başbakan ve Sayın hükümet yetkilileri, sizlere sesleniyoruz. Bizler Ankara’da polisinizin yapmış olduğu gayri insani saldırıya rağmen üç aya yakın yakmadan yıkmadan kırmadan dökmeden bir eylem gerçekleştirdik. Sizler bunu her defasında ideolojik olmakla suçladınız.

Bir diğer husus, bizlerin 4-C’yi kendi rızamızla kabul ettiğimize dair olan yaklaşımınız ki bu da asla doğru değildir. Sizler iki dudağınız arasından çıkan gayri adil bir kararla bizden önceki işçilerde olduğu gibi biz Tekel işçilerinin izzeti nefislerini düşünmeden, onlara hiç sormadan karar verdiniz. Bu insanlar size bizleri 4-C’li yapın diye oy verip desteklemedi. Ama sizler size olan bu güveni kötüye kullandınız.

Siz hükümet olarak 12 Eylül yasaları gereği bizlerin iş yerleri kapandığında olmadığını söylediğiniz 4-C’yi bizlere lütuf gibi sunduğunuzu belirtiyorsunuz. Dolayısıyla bizleri mağdur olarak görmüyor ve görülüyor ki 12 Eylül yasalarından işinize geleni pekâlâ kullanıyor ve bunu da kendi açınızdan savunuyorsunuz.

Elde etmiş olduğunuz yüzde ellilik oy kitlesiyle 4-C’lilerin oyuna ihtiyacımız yoktur diyerek onları adeta bir kenara attınız. Vatandaş bile saymadınız. Yatarak para kazanan devletin malını haksızca yiyenler olarak kamuoyuna sundunuz. Oysaki sigara fabrikalarının satılmasıyla birlikte Yaprak Tütün İşletmelerindeki işçilerle birlikte 9 bine yakın insanı sendikayla anlaşarak sizler yatırdınız.

En yüksek yargı olan Anayasa Mahkemesinde bile haklı taleplerimiz bir karşılık görmemiş yargıda da kendi düşüncenizdeki insanların aleyhimize vermiş olduğu kararlarla adeta hakkımızda kalem kırılmıştır.

Küresel sermayenin üzerinizdeki baskısının sonucu olarak gördüğümüz esnek, güvencesiz, açlık sınırı altında bir maaşla insanları çalıştırma modeliniz asla adil değildir ve adil olmadığı gibi de apaçık bir zulümdür. Yıllarca bu ülkede yanlış ve adaletsiz olarak uygulanan gelir dağılımından dolayı işçi ve memurlar arasında sürekli gerginlikler yaşanmıştır. Sizin hükümetiniz döneminde maalesef bu durum artarak devam etmektedir.

Sayın Başbakan’a ve Hükümete sesleniyoruz. Artık 4-C’lilere uyguladığınız bu üvey evlat muamelesinden vazgeçin. Onlarla iletişime geçiniz. Onların yerine kendinizi koyunuz. Onları anlamaya çalışınız.

Zira bu saatten sonra birçok 4-C’li kardeşimiz psikolojik olarak çökertilmiş vaziyettedirler. Kimisi depresyon ilaçları alırken kimileri de hastanelerde psikolojik tedavi görmekte, kimleri ailevi sorunlarla boğuşmakta, kimileri eşlerinden boşanmakta, kimileri ise işi daha da ileriye götürerek intihar etmektedirler.

Muhalefet tarafından gündeme getirilmeye çalışılan 4-C’liler partinizin vekillerinin oylarıyla ret edilmekte, muhalefet partilerinin vermiş olduğu her önergeyi size karşı yapılan bir girişim olarak niteleyerek ret etmektesiniz.

Sizler geçmiş hükümetler döneminde yapılan özelleştirmelerden dolayı işsiz bırakılan insanlara 4C yoluyla iş verdik diyerek 4-C statüsünü savunamazsınız. Zira bu insanlar bu kurumlara başvurduklarında o günkü yasalar ve kanunlar çerçevesinde istihdam edilmiş ve onlara bu gibi kötü sonuçların varlığından haber verilmemişti. Eğer adil olunacaksa özelleştirilen kurumlarda ki memurlar nasıl ki diğer kurumlara özlük haklarıyla geçtilerse işçiler de aynı haklarla başka kurumlara aktarılmalıydı. İşçinin statüsü farklı memurunki farklı diyerek bu haksızlığı geçiştiremezsiniz. Özellikle de Tekel’den 4-C’ye geçirilen işçilerin kahir ekseriyetinin hak etmiş oldukları emeklilikleri verilmeli, tüm mazlumiyet ve mahrumiyet içerisinde olan ve kamuda çalıştırılan taşeron işçilerin uğramış oldukları haksızlıklar giderilmelidir.

“76 milyon insanın başbakanıyım” deyip sonra bu 4-C’lileri ve milyonlarca asgari ücretliyi, kadrosuz, güvencesiz ve açlık sınırı altında bir gelirle istihdam etmeniz hangi adalet ilkesiyle bağdaşmaktadır?

Cuma günleri camilerde aynı safta namaza durduğunuz ve bizler kardeşiz dediğiniz bu kesime camiden çıktıktan sonra neden sırt dönüyorsunuz? Bu kardeşlik, cami kardeşliğinden öteye gitmeyen bir kardeşlik değil de nedir? “Müslümanız, Allah’tan korkar kuldan utanırız.” deyip sırf okuduk, makam ve mevki sahibi olduk diyerek ondan sonra da açlık sınırı altında bürokratlarınızın emri altında 8 saat 10 saat bazen 15 saat çalıştırılan ve ek bir ücret dahi ödenmeyen yüzbinlerce asgari ücretlinin ve binlerce 4-C’linin gasp edilen haklarının, hukuklarının hesabını nasıl vereceksiniz?

Külfete gelince bir pula çalıştırdıklarınızın omuzlarına yıkacaksınız! İş nimete ve pastayı paylaşmaya gelince onlara kırıntılarını vereceksiniz. Eğer sizin adaletiniz ve kalkınmanız bu ise, böyle bir kalkınma ve böyle bir adalet ancak geçmişte imparatorluklar döneminde mevcut idi.

Kimi sendikalar da sorunlarını çözeceği vaadiyle 4-C’lileri üye kaydetmiş ancak bu hususta etkili bir mücadele yapmamıştır. 4-C’li emekçiler bu şartlarda zulüm ve adaletsizlik politikalarını gösteren alternatif mücadele ve örgütlenme biçimi oluşturmalı, sahte vaatlere sırt çevirmelidir.

Bizler bu gün olduğu gibi yarın da her kim iktidara gelirse gelsin “hakça bölüşüm, adil paylaşım” ve  “herkes için adalet ”  talebimizi yinelemekten asla geri durmayacağız. Vahşi kapitalizmin ve tüm beşeri ideolojilerin karşısında vahyin önerdiği “fakku rakabe” ayetini şiar edinerek maddi ve manevi anlamda köleleştirilen insanlarla birlikte zulme tuğyana, yağmaya, talana ve tüm haksızlık ve hukuksuzluklara her kimden gelirse gelsin, her kime karşı yapılırsa yapılsın karşı duracağız.

Şinasi Uludoğan

Eğitim İlke-Sen Denetleme Kurulu Üyesi, 4-C çalışanı

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın