Tokad’da “Aleviliğin Tarihsel ve Bugünkü Durumu” Semineri

Güz dönemi seminerlerimizin sonuncusunda bu hafta Salim KIYAK, “Aleviliğin Tarihsel ve Bugünkü Durumu” konusunu sundu. KIYAK, seminer boyunca ana hatlarıyla aşağıdaki tespitlerde bulundu:

-Aleviliğin tanımıyla ilgili tek bir şey söylemek oldukça zordur, gerçeğe yakın bir ifade olarak şunu söyleyebiliriz: Anadolu Aleviliği senkretizm sonucunda oluşan heteredoks bir din algılamasıdır. Bu tanım Aleviliğin, tarihsel ve sosyal koşulların doğal bir sonucu olarak, kitabi olmaktan çok sözlü geleneğe dayalı, eski inançların ve mitolojinin İslami şekiller altında yaşamaya devam ettiği bir din anlayışıdır.

-Bu yüzden Alevilerin tarihsel seyrini incelerken Ehli Sünnet-Şia ayrımından çok  Safevi-Osmanlı siyasi mücadelesine bakmak gerekiyor. Anadolu Aleviliğinin ortaya çıkması öncesi Anadolu’da baş gösteren bazı siyasi olaylar vardır.

-Bunlardan en önemlisi Timur’un Anadolu’ya yaptığı saldırılar sonucu Osmanlı’yı mağlup ederek Fetret Devri olarak bilinen yeni bir döneme sebep olmuştur. Timur’un Yıldırım’ı mağlubiyetinin siyasal sonuçları kendisinden çok sonraları meydana çıkan olaylarda hissedilir. Timur’un Memlûk ve Osmanlılar karşısında aldığı galibiyetler Anadolu’daki isyan düzeyini güçlendirmesine sebep olmuştur. Timur’un bu seferleri Osmanlı karizmasına ağır darbeler vurmuştur. Bu vesileyle gerek beylikler gerek aşiretler gerekse tarikatlar düzeyinde iktidara karşı muhalefet unsurlarının gücünü ve umudunu artırıcı bir işlev görmüştür.

-Yine I. Murat döneminde devşirmelerden oluşan disiplinli yeniçeri ordusunun kurulması ve devşirme yoluyla kapıkulu/bürokrat teşkilatının organize edilmesi, disiplin ve hiyerarşi tanımayan Türkmen aşiretlerinin, derviş gazilerinin etkisizleştirilmesinin ilk işaretiydi.

-Halk tabanlı sosyal grupların devleti kuşatmasını, ele geçirmesini önlemek için kapıkulu bürokrasisini ve askeri bürokrasiyi tümden devşirmelerden oluşturan ve bunu imparatorluğun temel kuralı haline getiren Fatih olmuştur.

-Bu durumun Anadolu Aleviliğinin oluşumuna yaptığı etkileri göz ardı edemeyiz. Böylece Türkmen unsurlara eski rağbet kalmayacaktı. Bilahare Şah İsmail’in  Osmanlı ile ilişkisi bu vesileyle neredeyse vergi düzeyine inmiş olacak, hoşnutsuz bu çevrelere hitap etmek daha kolay olacaktı.

Kültürel  Zemin

-Alevilerin kitabiyata dayalı kaynaklarının olmadığını, onun yerine şifahi kültürden tevarüs ettikleri bilgilerle hareket ettiklerini pek çok kişinin yanı sıra Alevi dedesi olan Bedri Noyan da söylüyor. Noyan’a göre Alevilikte herkes kültür seviyesine göre kulaktan dolma bilgilerle hareket etmekte ve Aleviler arasındaki töre farklılaşmaları da bundan ileri gelmekte.

-Elbette sözlü geleneğe bağlı insanların temelde kıt zekâlı ve kaba-saba düşünceli oldukları hükmüne varmamalıyız.   Bununla birlikte Kitabullahın kaleme, yazıya, sayfalara ve okumaya yaptığı vurgular da göstermektedir ki, ideal olan, arzulanan yazılı kültürdür; yazıdır. Kim bilir belki de Moğolların göçebe, zalim hükümdarlarının, Cengiz ve Hülagü’nün İslam diyarlarındaki kütüphaneleri hınçla ateşe vermeleri göçebe zihnin, yazıya karşı duyduğu kinden ve korkudan olduğunu söyleyebiliriz.

ALEVİLİĞE YAKLAŞIMLAR

Yabancı yazar ve oryantalistler: Bunların bir kısmı Alevilikte Hıristiyanlığın ya da önceki panteist kültürlerin, medeniyetlerin izlerini bulma hevesiyle hareket etmişlerdir. Yine oryantalistler için İslam ve doğu ülkelerinin taşıdığı ihtilaf potansiyeli de meraka ve ilgiye değer görülmüştür.

Türkçüler: Daha İttihat Terakki döneminde (1908-1918) ve ondan önce Jön Türkler hareketlerinde sosyoloji ve folklor açısından yürütülen çalışmalarla Aleviliğin eski Türk adet ve ananelerinden kaynaklandığı iddia edilmiştir. Bunlardan Ziya Gökalp sorunu, klasik yaklaşımı olan Türkçülük zaviyesinden ele almıştır. Sonraları Fuat Köprülü ve onun takipçilerinin bu hususta daha mutedil ve ılımlı bir yol izledikleri söylenebilse de; özellikle eski Türk inanç ve ananeleri ile Türklerin eski dinlerinden olan Şamanizm’e, olayların izahında ağırlıklı bir yer ve rol verilmesi dikkat çekicidir.

Kemalistler: Alevilik gibi İslam’ın bir yorumu olarak ortaya çıkma iddiasındaki bir eğilimin, İslam’la ilgisinin kurulmasına şiddetle karşı çıkan ve Aleviliği Anadolu coğrafyasının ve medeniyetlerinin etkilediği bir yönelim olarak göstermek çabası içinde olmuşlardır. Konuyu “hümanist, özgürlükçü, akılcı, dogma karşıtı, şeriatın kalıplarını kırma vb.” yaftalarla sunmak temel özellikleridir. “Türk Ulamı” gibi ucubelerden ve icatlardan bugün dahi medet ummaya çalışan söz konusu çevrelerin, 28 Şubat sonrası Aleviliğe yeni bir manivela olarak sarılmalarında, kitabi dine ve müntesiplerine karşı duydukları korkunun payı yadsınamaz.

Sünni kesimler: Sünnilerin Alevilere yönelik itiraz ve eleştirilerinin temelinde, bu kesimin şeriatın emirlerine karşı yeterli hassasiyeti göstermeyişleri bulunur. Yine Alevilerin Şah İsmail’in Safevi Devleti’yle birlik olup, batı karşısında Müslümanların temsilcisi olan Osmanlı’yı arkadan hançerleme girişimleri de, toplumsal hafızada etkili olmuştur. Sünni kesimde dikkat çeken bir başka çaba da Alevilerin sahiplendiği Hacı Bektaş-ı Veli gibi kimi Sufi şeyh ve pirlerin, Alevilerin iddia ettiği gibi şeriatı hafife alan insanlar olmadıkları; tersine Sünni itikad ve amellerle bağdaşır bir yaşayış sürdürmüş veliler ve şeyhler oldukları yönündeki itirazlardır.

-Alevi kesimler: Alevileri homojen kabul ederek onları bir başlık ya da çatı altına toplamak mümkün değildir. Siyasal ve dini/mezhebi tercihlerine göre Kemalist, Sosyalist ya da Şia’ya muhabbet eksenli Aleviliklerden bahsetmek mümkündür.

GÜNÜMÜZE DOĞRU

-Cumhuriyet dönemlerine doğru yaklaşırsak Alevilerin asıl imtihanlarının belki de daha yeni başladığını söyleyebiliriz. Osmanlı tarihinin belli döneminden bu yana üzerinde durulmadığı için ağırlaşarak Cumhuriyet dönemine gelen, Cumhuriyet döneminde çözülmek şöyle dursun inkâr edilerek daha da vahim hale gelen bir mesele. Cumhuriyet dönemi boyunca Alevilik siyasetçiler tarafından inkâr edilmiş fakat hayattaki gerçekliği yüzünden seçim dönemlerinde atıf yapılmak zorunda kalınmıştır. Bu Kemalist rejimin aslında sıkça başvurduğu yok sayma taktiğinden başka bir şey değildir.

-Mustafa Kemal “Biz imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz” demiştir. Halbuki Türkiye’de dinsel, etnik, kültürel farklılıkta toplumsal yapılar vardır. Cumhuriyet bu renkleri yok ederek, reddederek Türk etnik kimliğini inşa etti. Bunu Cumhuriyet’in devrim yıllarına taşan politikası haline getirdi. Hâlâ bu politikada inat ediliyor. Siyasilerin böyle davranmasında resmi ideolojinin büyük etkisi vardır. Devlet gücüyle dayatılan resmi ideoloji toplumun değişik kesimlerinde takiyyeciliğe neden olmuştur. Onun için  sorunlarını çözmek istiyorsak önce resmi ideolojiyle, resmi tarihle hesaplaşmamız gerekiyor.

-Milli mücadele döneminde Mustafa Kemal diğer toplumsal kesimlerle görüştüğü gibi 1921 yılında Hacı Bektaş Dergâhı’nı da ziyaret ederek destek istemiştir. Yeni kurulacak devletin Alevi inancını tanıyacağını, ayrımcılık yapmayacağını, Alevilerin yeni kurulan devlete “Benim de devletim” diyebileceğini vaat etmiştir. Birinci Meclis’te Alevi dedeleri de vardır. Ancak Cumhuriyet ilan edilip 1924 Anayasası benimsendikten sonra Mustafa Kemal’in yaklaşımı değişmiştir. 1925 Ağustos’unda Kastamonu’da yaptığı konuşmada mealen “Türk halkı dedelik, seyitlik, pirlik, babalık gibi payeleri aşmak zorundadır. Bizim içine gireceğimiz tek tarikat medeniyet tarikatıdır” demiştir. Bu payelerin çoğu Alevilikle ilgilidir. Kasım ayında tekke ve zaviyeleri kapatan kanunla insanların inançlarına yasaklar geliyor. Dedelik yasaklanıyor. Bu inançlara denk düşen giyim şekilleri de yasaklanıyor. Sünni kesimin de tekke ve dergâhları kapatılmıştır, ancak Aleviler yok sayılmıştır. Aleviler Osmanlı dönemini aratacak duruma düşmüşlerdir.

-1921’de Koçgiri bölgesinde Sakallı Nurettin Paşa, bölge insanının Meclis’e kendi isteklerini bildiren mektubuna mukabil büyük bir katliam yapmıştır. Ortada bir isyan olmamasına rağmen Sakallı Nurettin Paşa’nın yaşattığı vahşet, Meclis’te hakkında soruşturma açılması isteğini beraberinde getirmiştir. Ancak Mustafa Kemal, Sakallı Nurettin Paşa’nın yaklaşımını savunarak onu kurtardığını kendi ifade eder. Nurettin Paşa Alevileri sapkın bir mezhep olarak görür, amaç isyanı bastırmak değil yok etmektir. Yine 1935’te Dersim’de Alevi özelliği bulunan ancak Kürtlük üzerine çıkan sorun üzerine büyük katliamlar yapılmıştır. Alevi dedeleri Sünnilerin yoğunluklu olduğu bölgelere sürgüne götürülmüştür.

-Katledilen, bastırılan bir toplum olarak Alevilerin kendilerini yaşatmaları için bırakılan tek yol resmi ideolojiye biat etmeleridir. 1960’dan bu yana Aleviler kendilerinden beklenmeyecek bir performansla resmi ideolojiye sempati göstermişlerdir.

-TC kurulduğunda Alevilere, Bektaşilere ait tekkeler de kapatıldı. Sonradan Atatürk’ün Alevi olduğu şayiaları çıkartıldı. Hacı Bektaş’a gidip dedelerin elini öptüğü iddia edildi, ceme katıldığı söylendi. Oysa Kemalist rejimin dine bakışı her zaman aynı olmuştur. Tekke ve zaviyeler kanunu Cumhuriyetin bir bütün olarak dine bakışını ortaya koymuştur.

-Tüm bunlara rağmen Alevilerle cumhuriyet ilişkisi günümüze kadar acayip bir hal almıştır. Alevi derneklerinden çoğunun adeta birer Atatürkçüler Derneği görünümünde olması son derece düşündürücüdür. Cem evlerinin durumu da pek farklı değildir, 12 imam portrelerinin yanında kocama Atatürk posterleri yer almaktadır.

-Kürt Alevilerde de durum farklı değil, 1938’de Kürt Aleviler üzerinde ciddi bir korku yaratıldı. İnsanlar hala kendi özlerine sahip çıkmaya kendini Kürt ve Alevi olarak tanımlamaya korkuyorlar.

-Bugün Aleviler “bilgili, akıllı, çağdaş, demokrat, devrimci, özgürlükçü gibi altını dolduramadıkları boş sıfatlara sarıldılar. Bununla birlikte bu tanımlamaları kullanan Kemalist-sol kesimin etkisi altına girerek gerçekten uzaklaştılar. Bu en büyük yanılgılardan biri olmuştur.

-Alevilere dönük Çorum, Maraş katliamları ve Sivas olayları gibi girişimler aydınlatılmayı bekleyen derin devlet operasyonlarıdır.

-Son Alevi açılımı sürecindeki çalıştaylar geniş Alevi kesimlerinin taleplerini karşılamaktan uzaktır. Bu alanda ciddi itirazlar vardır. Zorunlu Din dersinin kaldırılmasından Cemevlerinin statüsüne kadar Alevi kimliği ile ilgili talepler öne çıkmaktadır.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın