“Neoliberal Dönemde İslamcılık Tartışmaları” Sürüyor

Özgür Yazarlar Birliği tarafından sürdürülen “Neoliberal Dönemde İslamcılık Tartışmaları”nın dördüncü programı “28 Şubat Kırılması” başlığıyla 3 Mart 2012 Cumartesi günü Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.  Tuba Metin’in moderatörlüğünü yaptığı panelde konuşmacılar Cemal Şakar, Burhan Kavuncu ve Kadrican Mendi idi.

İlk konuşmacı olarak söz alan Cemal Şakar, 70’lerin sonuna doğru İslamcılığın sağcılıktan ayrıldığını, anti-sermayeci bir tavra büründüğünü, İran İslam devrimi ile birlikte coşkunluğunu artırdığını söyledi. Özal’la birlikte Türkiye’nin batıyla daha senfonik bir hale geldiğini vurgulayan Şakar, İslami taleplerin yükselmeye başlamasıyla 28 Şubatın gerçekleştiğini dile getirdi.

28 Şubatta mağlup olan Müslümanların başörtüsünün füruat olması, Medine Vesikası, devlet taleplerinin olmadığı gibi keşifler yaşadığını söyleyen Cemal Şakar, postmodern söylemlerin Müslümanları da etkisi altına aldığını ve bir arada yaşama ya da mozaiklik tartışmalarının liberallik, demokratlık iddiaları çerçevesinde sıkça gündeme getirildiğini belirterek konuşmasını “28 Şubattan sonra İslamcı söylem yine sağcı muhafazakâr bir söyleme dönüştü. Bugün liberalizm, kapitalizm karşısında söz söylemeyen bir İslamcılık devrimci niteliğini yitirmiş demektir. Şu an STK’ların yaptığı şey: “Madem biz devlet kurmayacağız, o zaman hükumetler üzerinde baskı kuralım.” Bütün bunların karşısında bir çözüm önerimiz yoktur. Birisi var derse o kendi başına yeni bir iktidar yaratıyor demektir. İslamcılık yeniden devrimci bir nitelik kazanmak istiyorsa kendine ait bir devlet anlayışı geliştirmesi gerekiyor. İkinci olarak bir ekonomi anlayışına ihtiyaç vardır. Bir de çağdaş bir hukuk anlayışı ortaya koymamız gerekiyor.” cümleleriyle tamamladı.

Panelin ikinci konuşmacısı Burhan Kavuncu, 28 Şubat sürecinin NATO’nun İslam düşmanlığını temel alan yeni konseptine kadar geri götürülmesi gerektiğini, 28 Şubatın aktif destekçilerinden birinin de Nur Cemaati olduğunu söyleyerek başladığı konuşmasının devamında 28 Şubata kadar İslami Hareket bir halk muhalefeti şeklindeydi. Bu halk muhalefeti örgütsüz, lidersiz olması, siyasi bilinçten uzak olması, dolayısıyla reaksiyoner tepkisel ama daha çok uzlaşmacı bir muhalefetti. Sisteme muhalefet noktasında pragmatik tercihleri ilke edinen sistemin uygulamalarına karşı bir muhalefet orta koymayan, sadece dindarlıkla ilgili bir İslamcılık… Sistemle çatışmak yerine devletin dış politikasına aykırı olmayan Bosna, Çeçenistan mitingleri yapıldı. Ama Kürt meselesi devletin politikalarıyla karşı karşıya gelmek zorundaydı. İslamcılar burada susmuştur. Ezilen halkın sorunlarına dini olmayan konu başlığı olduğu için ilgi gösterilmedi. İslamcılıkta sağcı bir anlayış vardı.” dedi.

“Başbakan ameliyat oldu. Ameliyattan yaptığı ilk açıklama NATO’ya girişimizin yıldönümünü kutlamak oldu. Türkiye İslamcılarından ses yok. NATO bizi rahatsız etmiyor mu?” diye soran Kavuncu“Ak Partinin bize sunduğu imkânlar ve özgürlükler karşısında sesimizi çıkarmıyorsak bu durumu değerlendirmiyorsak bu dinimizi satmak olur. İktidarı yıpratmayalım, Ergenekonculara koz vermeyelim diyerek politikalarımızı iktidar belirliyor. Burada muhalefetin nasıl yapılacağı konusunda konuşmalıyız.” değerlendirmesinde bulundu.

“Kapitalizme karşıyız” benzeri söylemlerin slogan düzeyinde kaldığını, bu egemen politikalara karşı halkın yanında yer almanın, toplumsal muhalefet adına konuşmanın İslamcılıkta hiçbir zaman yer almadığını söyleyen Kavuncu, sözlerini “Dolayısıyla 28 Şubattaki yozlaşma ya da dönüşümde kolay bir altyapıya sahipti. Milli Görüş gömleğinin çıkarılmasıyla beraber İslamcılık gömleklerinin hep beraber çıkarılması çok da zor olmadı.” diyerek tamamladı.

Panelin son konuşmacısı Kadrican Mendi 28 Şubat darbesinin dünyadaki darbe süreçlerinin son halkası olduğunu, neoliberal politikaların son otuz yılda uygulamaya geçirildiğini, Turgut Özal’ın 24 Ocak kararlarındaki etkin rolünü ve devam eden icraatlarını hatırlamak gerektiğini vurgulayarak AKP’nin o sürecin devamcısı olduğunun altını çizdi.

90’lı yıllarda İslamcı yapılarda bir yorgunluk olduğunu iddia eden Mendi, “İslamcılığın yörüngesini bulamama, tezlerini siyasal içeriğe kavuşturamama gibi bir sıkıntısı vardı. Bizde 28 Şubat eleştirisi yapılırken de bizim camiada yanlış bir özeleştiri de geliştirildi. “Biz çok siyasallaşmıştık aslında İslam bu kadar siyasal bir şey değildi.” anlayışı gelişti. Sorun aşırı siyasallaşmak olarak görüldü. Hâlbuki cumhuriyet dönemi İslamcılığı hiçbir zaman siyasallaşamadı. Ne bir program, ne de örgütlenmemiz vardı. Milli Görüş bu alanı bu yüzden doldurdu. Bundan dolayı Abdülhamid İslamcılığı olan Milli Görüş bu alanı doldurdu. Biz sadece 28 Şubatın ne kadar feci bir şey olduğunu anlatıyoruz. 28 Şubata karşı ne yaptığımızı anlatmıyoruz. Bu sırada biz ne yapıyorduk? Askeri kışlaya biz sokmuş değiliz.” dedi.

AKP’nin, Menderes’ten beri süregelen bir sürecin devamı olarak gördüğünü söyleyen Kadrican Mendi, “Zaten AKP kendisini buraya refere ediyor. İslami camia 15 senedir tamamen iktidara odaklanarak bir yaşam alanı sağladı. Yine siyasallaşamadı. Bu  kez küresel dinamiklerin tarif ettiği bir sürece dâhil olarak kendini ifade etmeye çalıştı. Cumhuriyet döneminde talip olmadığımız boşluğu dolduran AKP’ye biat ederek kendimizi ifade etmeye çalıştık. 28 Şubatın bize kazanım gibi gelen yanlarını ne pahasına elde edildiği yönünde tefekkür etmeliyiz.” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Haber: Özhan Uçan

www.ozguryazarlarbirligi.org

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın