TOKAD’ın (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği) haftalık seminerlerinde bu hafta Zehra Şanlı, George Orwell’ın “Hayvan Çiftliği” romanını tahlil etti.
İlk olarak Orwell’ın yazarlığında, fikirlere ve toplumlara bakış açısında büyük rolü olan İspanya İç Savaşı’na değinerek yaşam öyküsünden bahseden Şanlı, şu değerlendirmeleri yaptı:
-İspanya’da darbe girişiminde bulunan faşist lider Franco’ya karşı çarpışan işçiler iç savaşın en kritik zamanında SSCB’nin yardımlarını kesmesi üzerine ağır bir yenilgiye uğrar. İşçilere destek veren gönüllülere katılarak İspanya’ya giden Orwell’ı, Mart 1937’de Sovyetlerin işçi sınıfına ihaneti derinden sarsar. Hatta Sovyetlerle yakın ilişkileri olan İspanyol Komünist Parti’si bu olaydan sonra temizlik hareketine girer ve yabancı uyrukluları -Orwell gibi- tutuklatıp sınır dışı eder, Marksist Parti yasadışı ilan edilir. Tüm bunlardan sonra kaleme alır Orwell, Hayvan Çiftliği’ni ve 1984’ü. Ama bu romanlara salt sosyalizm eleştirisi dersek büyük haksızlık yapmış oluruz. Zaten İkinci Emperyalistler Arası Savaş sona erdiğinde ABD’de gençlere komünizmin tehlikelerini öğrensinler diye okutturulmuş, solcularsa Hayvan Çiftliği’nden yükselen ses, sömürge imparatorluklarını korumaya çalışan emperyalistlerin sesidir diyerek Orwell’ı karşı devrimci ilan etmişlerdir. Sosyalizmin pratiğine yani reel sosyalizme ve antidemokratik iktidarlara yöneltilmiş sıkı bir eleştiri dersek daha hakkaniyetli olur. Aslında roman özgürlük ve adalet savaşında ihaneti konu alan ve totaliter toplum yapısını eleştiren siyasi bir fabl ve korkunç bir sonla biten bir “Peri Masalı”. Yani Franco, ona destek veren Hitler, Mussolini veya TC’ye dönersek Mustafa Kemal gibi faşist liderleri yaratan hırsları, aptallıkları ve toplumun bunlara karşı eleştiri yetisini kaybetmiş bir şekilde tepkisiz kaldığını tahlil eden bir eser.
-Romanda her şey Koca Reis’in (Marx’ı hatırlatıyor) Beylik Çiftliği’nde yaşayan hayvanları uyandırmasıyla başlıyor. Bir gün ezildiklerini, insanların onları nasıl köle gibi kullandıklarını, emeklerini sömürdüklerini anlatan manifesto şeklindeki konuşmasını yapar. Hayvanlar çok etkilenir zaten çok değer verdikleri Koca Reis’in söyledikleriyle coşarlar. Ayaklanmanın ne zaman olacağını bilemeyeceklerini ama bir gün mutlaka olacağını söyler ve “İngiltere’nin Hayvanları” marşını öğretir. Yoldaşlarına yaptığı son konuşma olur. Hayvanların en zekileri diye bilinen domuzlar koca reisin fikirlerini sistematik bir öğretiye dönüştürürler ve adına “Animalizm” derler ve komşu çiftliklere propagandaya başlarlar. Bir gün isyan başarıyla sonuçlanır ve çiftlikten insanlar kovulur. Halkın eğitim ve örgütlenme işini üç domuz üstlenir: Napoleon (sert, yeni fikirleri yok), Snowball (yaratıcı, konuşkan), Squealer (dehşet ikna edici, medya denilebilir). Hep beraber oylarla 7 emir belirlenir:
-İki ayak üstünde yürüyen herkesi düşman bileceksin
-Dört ayak üstünde yürüyen herkesi dost bileceksin
-Hiçbir hayvan giysi giymeyecek
-Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak
-Hiçbir hayvan içki içmeyecek
-Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek
-Bütün hayvanlar eşittir
-Her pazar toplantı yapılmasına karar verilir, halk sorunlarını dile getirecektir, kararlar alınacaktır. Bayrak dikilir. Çiftliğin adı Hayvan Çiftliği diye değiştirilir. Çiftlikteki ev de müze ilan edilir. İki tane komşu çiftlik vardır; Foxwood ve Pinchfield. Bu çiftlikler kapitalist emperyalist batıyı temsil eder. İlk önceleri Hayvan Çiftliği’ni görmezden gelirler “yakında birbirlerini yerler” diye önemsemezler. Sonra karalama dönemi başlar; “birbirlerine kızgın nallarla işkence yapıyorlarmış, dişilerini ortak kullanıyorlarmış…” gibi. Daha sonra fiili saldırıya geçerler. Bu süreç tüm toplumlarda muhalif hareketlere karşı işler. Hz. Muhammed’e Mekkelilerin tepkisini göz önüne alırsak; ilk önce dinlemeye dahi tenezzül etmezler, sonra deli mecnun gibi hakaretler savururlar en sonunda varlıklarını kabul edip savaşa girerler. Ya da Türkiye’de Kürt Hareketine tepki de böyledir. 1984’te ilk silahlı mücadele başladığında görmezden gelirler “bir avuç eşkıya” gözüyle bakarlar, sonra Ermeni tohumları, Amerika maşaları gibi bu hareketi anlamamakta direnen, böyle bir sorunun olmadığını kabul ettirmeye çalışan söylemlerle karşılık verirler, en sonunda da böyle bir gücün varlığını görüp savaşmaya başlarlar. Hepsinin altında bir korku psikolojisi vardır. İnsanlar ilk saldırılarını gerçekleştirirler ama ağır bir bozguna uğrarlar.
-Napoleon ve Snowball her konuda tartışırlar ama en büyüğü yel değirmeni yapımı konusudur. Tam tartışmanın kızıştığı zamanlarda koyunlar melemeye başlar “Dört ayak iyi, iki ayak kötü!” Zaten halk karar veremez; gündem sıcakken tavır alınması, eleştirilmesi gerekirken İstanbul’un fethi kutlamaları yapanlar ya da Türk Edebiyatı dergisi gibi “ramazan, uçan padişahlar” edebiyatı üretenler devreye girince iyice edilgen bir yapıya bürünülüyor.
-Bir gün bu tartışmalar olurken Napoleon 9 tane (analarından ayrılır ayrılmaz alıp eğitime tabii tuttuğu) köpeği Snowball’un üstüne salar ve Snowball sınır dışı edilir. Artık Napoleon JİTEM’i ile birlikte dolanır çiftlikte. Bundan sonra tüm ilkeler alaşağı edilir. Pazar toplantıları kaldırılır sadece bir kez marş okunacaktır. Koca Reis’in mezarından kafatasını çıkarırlar bayrak direğine dikerler. Artık herkes bu kafatasının önünde saygı duruşunda bulunacaktır. Yani büstler de oluşturulmuştur artık. Domuzlar çiftlik evine yerleşirler. Bira içerler. Komşu çiftliklerle ticarete girerler. Tüm bunlara kaşı çıkan dört genç domuz ve üç tavuk vardır. İlk önceleri köpekler dişlerini göstererek isyan bastırılmıştır fakat bir gün çiftlik kan gölüne döner. Artık İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur. Köpekler tüm isyancılara güya itiraf ettirirler ve onları boğazlarlar. Bu kanlı kıyıma domuzların en sadık tilmizleri Boxer ve Clover bile dayanamaz. Hayal ettikleri devrimin, yıllar önce amaçladıkları çiftliğin bu olmadığını düşünürler ama söyleyemezler. Tüm bunların yerine “İngiltere’nin Hayvanları” marşına başlarlar fakat marş daha bitmeden Squealer hoplaya zıplaya gelir bunun da yasaklandığını yeni marşın “Büyük Önder Napoleon Yoldaş” olduğunu söyler.
-Hayvanlar yedi emirin yazıldığı yere baktıklarında ise tek bir şey yazıyordur “BÜTÜN HAYVANLAR EŞİTTİR AMA BAZI HAYVANLAR ÖBÜRLERİNDEN DAHA EŞİTTİR”. Toplum “ey efendiler ve millet…” olmuştur.
-Cumhurbaşkanlığı Bandosu gibi borazancı bir horoz tutulur. Napoleon gelirken önden o öter. Artık yoldan domuz geçerken diğer hayvanlar yol vermek zorundadır. İki de bir kutlamalar olur geçiş alayları düzenlenir. Ve cumhuriyet ilan edilir tabii ki başkan Napoleon’dur.
-Bir gün domuzlar çiftlik evinden arka ayaklarının üzerinde yürüyerek çıkarlar. Napoleon ve en sevdiği eşi giysi giymişlerdir. Napoleon’un ön ayağında kırbaç vardır. Ama hiç biri hiçbir şey hissetmez. Ve o akşam çiftliğe insanlar gelir fakat hayvanlar domuzlardan mı yoksa insanlardan mı korkacaklarını kestiremedikleri için tepki vermezler. Akşam çiftlik evinde yemekler yenirken pencereden içeri bakarlar ve donup kalırlar. Masada oturan on iki kişi vardır ve on ikisi de artık birbirine benziyordur. Domuzların çeneleri üç-beş kat uzar. Dışarıdaki hayvanlar bir domuzlara bakarlar bir insanlara ama ayırt edemezler. Ve bu korkunç sonla biter Hayvan Çiftliği.
-Orwell aslında eriyip değişmekte olan domuzların çenesiyle birçok şeyi imgelemiştir. İlkelerin çıkar, iktidar, güç için nasıl yok sayıldığını anlatır. Halka bilgi vererek okuma yazma öğreterek ya da bir davaya inandırılarak gerçekleşecek bir devrim hüsranla sonuçlanacaktır. Çünkü kitleler perspektiflerini değiştiremedikçe, muhalif bir pencereden hayata bakmayı öğrenemedikçe de bu böyle devam edecektir. Kimliklerini belirleyemedikleri resmi tarih, resmi ideoloji dayatmalarından kurtulamadıkları sürece de durum değişmeyecektir.
tokad.org
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.