
Bu nedenle İslamcılığı çok önemli görüyorum. Çünkü İslamcılık alternatif bir medeniyet tasavvuru ve iddiası olarak ortaya çıkan bir muhalif hareketti. Dahası İslamcılık sağcılaşan ve düzenin dümen suyunda giden ayinleşmiş dine karşı peygamberi bir çığlıktı. Dinin gelenekleşerek etkisizleşmiş haline karşı siyasal bir direniş olduğu kadar bu çağın müceddidiliği idi. Elbette İslamcılığın çağının yorumu olmasından doğan modernleşme riski de mevcuttu ve bu risk zaman zaman İslamcılığı tıpkı sosyalist anlayış gibi tepeden inmeci ve devlet merkezli bir siyasal hareket kılma riskini taşıyordu. Ancak bu riske rağmen İslamcılık saltanatçılığın getirdiği ve Ali Şeriati’nin “Dine Karşı Din” adıyla ifade ettiği gelenekleşen ve Kur’an’daki hayattar dinle uyumsuz sağcı din anlayışını eleştirmesi bakımından ve düzene muhalefet niteliği ile anlamlı bir siyasal direniş biçimine de dönüşen bir anlayış olarak değerlidir. İslamcılık İkinci Dünya Savaşı sonrası sömürge ülkelerinde sömürge sonrası bir milliyetçilik biçimine de dönüşerek, kimi zaman da sol muhalefet ile rekabetten dolayı adaletçi söylemi güçlü olan geçmişteki sahabeler içinde bu yanı ile ünlenen Ebu Zer’e yaslanan bir anlayışla bir meydan okumaya dönüştü.
İşte bütün bunlar nedeni ile benim gözümde İslamcılık dinini refleksif ya da bir başka biçimi ile geleneksel olarak yaşayan değil, düşünümsel yani ne yaptığını bilen, dini üzerinde düşünen akılcı bir din tasavvuruna -bu arada sözünü ettiğim akıl rasyonalizm değil eleştirel akılcılık biçiminde tezahür eden (İslamcılığı gelenekçilik ile kıyasladığımızda modernist kılan da bu özelliği olmuştur) akılcıktır- dönüştürdü. Kuşkusuz İslamcılık yekpare bir şey değil kimi zaman çağdaş haricilik, kimi zaman neo-selefilik, çoklukla da çağdaş mutezile olarak tezahür eden biçimlere sahip bir toplumsal, siyasal öğreti oldu. Bu, kuşkusuz İslamcılığı daha önceki din yorumlarından farklı olarak bir ideoloji de kıldı. Ancak dediğim gibi İslamcılık tüm bu eksiklerine rağmen sağcı din anlayışına karşı yegâne alternatiftir ve düşünümsel olması nedeni ile de kendini yeniden organize etme, yorumunu yenileme imkânına sahiptir. Tam da bu nedenle İslamcılık modern Batı sistemine karşı diğer dinlerden farklı olarak direnen ve alternatif olma iddiasını taşıyabilen yegâne yerli direniş hareketi.

SUYUN HAKKINI VERDİLER
Bu sayfaya (başlangıçta) ismini veren dört unsur anlamındaki anasır-ı erbaa, İslamcı ekoloji tasavvurunun ortaya koyduğu seçeneği içeriyordu. İşte bu hal ve şartlarda sahip olduğu dinsel tasavvurun zenginliğinin de verdiği imkânla İslamcılık az sayıda da olsa bir diriliş imkânı olarak varlığını gösteriyor. Bu yazının yazılmasına neden olan olay, beşinci sayfada okuyacağınız bir eylem, işte bu eylem bana İslamcılığın nesli tükenen bir canlı olma niyeti taşımadığına dair umutlarımı canlandırdı. Tokat’ta faaliyet gösteren bir İslamcı sivil toplum kuruluşu olan TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği) Tokat’ın Niksar ilçesinde yapılan hidroelektrik santralı yapımına dönük bir protesto eyleminde bulundu.
Bu konunun önemi şuradan geliyor: Hâlihazırda bildiğimce İslamcı camianın ezici çoğunluğu HES inşaatlarını destekliyor. İslami camiada ekolojik hassasiyet en düşük düzeyde. Kalkınmacılık -oysaki İslamcılık kalkınmacılığı eleştirel değerlendirmeye tabi tutardı- uğruna doğanın yağmalanması ve sermaye birikimine dönüştürülmesi pek sorun yapılmıyor. Bildiğimce İslamcı nitelikte muhalif yanı da olan bir STK da yok. İşte bütün bunlardan dolayı TOKAD bir ilki gerçekleştirerek (geçen yıl da 1 Mayıs’ta emek sömürüsüne Özgür-der ile birlikte dikkat çeken bildiğimce yegane kuruluştu) İslamcılığın hala nefes aldığını ve her an küllerinden yeniden doğabileceği umudunu aşıladı bana. Yerel bir kuruluş olmalarına rağmen bu kuruluşun bir gönüllüsü sayıyorum kendimi. Çok sağol TOKAD, sen de olmasan İslamcılık benim için hoş bir anı olacaktı.
Bu arada TOKAD’ın Kürt sorununa dönük en aktif çalışma yapan bir kuruluş olduğunu da hatırlatayım. Bu tür kuruluşlar çoğaldıkça AKP tarzı sağcı İslam anlayışı da yenilgiye uğrayacak ve o zaman egemenler için elem dolu günlerin başlangıcı olacak. Bu muhalif dostlara Ho amcadan bir vecize ile selam yolluyorum: “Bugün bir pire filin karnını tekmeliyor, yarın o filin bağırsakları dökülecek.” Bir, iki, üç, daha fazla İslamcı muhalefet, direnenlere bin selam.
24.09.2010 (Özgün Duruş)
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.