Kemalizmin Ekonomi Politikaları Semineri

Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneğinde (TOKAD) haftalık eğitim programlarına “Kemalizm’in Ekonomi Politikaları” konulu seminerle devam edildi. Seminerin sunumunu yapan İlyas ÇETİN;  Ali Şeriati’nin toplumsal düzenleri “tevhidi düzenler ve şirk düzenleri” olmak üzere iki kategoride değerlendirdiğini hatırlatarak sözlerine başladı. Şirk düzenlerini ayakta tutan üç sacayağından biri olan Karun’un; modern ulus devletlerde sermaye kesimini ifade ettiğini belirtti.

Tüm ulus devlet yapılanmalarında olduğu gibi Türkiye’deki sistemin de en önemli hedefinin “büyümek” ve “kalkınmak” olduğunu söyleyen Çetin, söz konusu hedefin toplumları sürüklemiş olduğu acı sonuçları örneklerle anlattı. Daha sonra İslami kesimde de sözü edilen kapitalist zihniyetin gün geçtikçe yaygınlaştığını, örnek olarak “zekâtını verenin her şeyin en iyisine sahip olma, her şeyi tüketme hakkına sahip olduğu” anlayışının içselleştirilebildiğini söyledi.

Çetin Kemalizm’in ekonomi politikalarına geçmeden önce tüm ulus devletlerin varlıklarını sürdürebilmeleri için eğitim, hukuk ve ekonomi olmak üzere üç temel unsurun hayati fonksiyonlara sahip olduğunu söyledi.

Cumhuriyetin kurulduğu dönemdeki tarım ve sanayi sektörünün kısa bir değerlendirmesini yapan konuşmacı; 1. Dünya Savaşı döneminde toprak ağalarının çiftçilerin %1’ini oluşturmalarına rağmen, toprakların %40’ını ellerinde bulundurduklarını, bu adaletsiz durumun cumhuriyetin kurulmasından sonra Ermeni tehciri ve Rum mübadelesi sonucu açığa çıkan araziler ve İsviçre Medeni Kanunu ile hazine arazilerini kendileri adına tapuya geçirmeleriyle toprak ağaları lehine daha da bozulduğunu söyledi.  Aşar vergisinin kaldırılmasının da iddia edildiğinin aksine köylü ailelerinden ziyade toprak ağalarının çıkarlarını koruyan bir düzenleme olduğunu belirtti. Daha sonra Çetin, konuşmasında şunları ifade etti:

“17 Şubat 1923 tarihinde yapılan İzmir İktisat Kongresi’nde Türkiye’nin emperyalist sistem içinde kalınarak kalkınmasının hedeflendiği açıkça ilan edildi. Bu anlamda emperyalist devletlere güvence verildi. Hükümet karşılıksız millileştirmelere girişmeyecekti. Bu dönemde yeni gümrük tarifesi ile sanayi burjuvazisi; ithal edilen ürünlerin satışlarının tek elde toplanmasıyla da ticaret burjuvazisi astronomik kazançlar elde ettiler. 1931-40 arasında kurulan şirketlerin %75’inin kurucu bürokrattı. Özellikle savaş yıllarında karaborsa, spekülasyon, arsa mafyası, zorla çalıştırma, ücretlerin düşürülmesi, toprak ağalarının ürünlerinin yüksek fiyattan destekleme alımları, varlık vergisi sayesinde azınlıkların elindeki mülkün yerli mülk sahibi sınıflara aktarılması ile yerli “milyonerlerin” palazlanmasını sağlandı. Milyonerlerin palazlanmasına ihtiyaç duyulan kaynak ise Yol Vergisi ile, Hayvan Sayım Vergisi ile yoksul insanlardan zorla elde edildi.”

Daha sonra konuşmasına “Türkiye’de cumhuriyetin kurulduğu dönemde uygulanan karma ekonomik politikalar ya da, 1929 dünya ekonomik krizi sonrası uygulamaya konulan devletçilik politikaları veya Marshall yardımları sonrası uygulanan liberal politikalar veyahut da 24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesi sonrası uygulanan neo-liberal politikalar toplumun hep çok küçük bir kesiminin palazlanmasını sağlamıştır. Gelir dağılımındaki adaletsizlik toplumun çok büyük kısmını oluşturan yoksul kesim aleyhine her geçen gün daha da bozulmuştur. Bugün en zengin %10’luk dilim ile en yoksul %10’luk dilim arasındaki gelir farkı 13 kata, en zengin %5’lik dilim ile en yoksul %5’lik dilim arasındaki gelir farkı 25 kata, en zengin %1’lik dilim ile en yoksul %1’lik dilim arasındaki gelir farkı tam 234 kata ulaşmıştır” diyerek devam eden Çetin, son olarak Türkiye’deki ekonomik sorunların başlıca üç temel sebebinin olduğunu belirtti. Bunların gelir dağılımdaki adaletsizlik, resmi ideolojinin propagandası için yapılan harcamalar ve hazırlanan bütçelerde son döneme kadar Milli Savunma Bakanlığı’na ayrılan payın yüksekliği olduğunu ifade ederek konuşmasını tamamladı.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın