SAF SURESİ / 2- “Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? 3- Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah nezdinde büyük bir azaba sebep olur.”
Hamd göklerin, yerin ve bunların içerisinde bulunanların Rabbi olan Allah’a salât ve selam gönderilen tüm Resullere, Nebilere, şehitler, âlimlere ve tüm muvahhidlere olsun.
Konu söz ve eylem ilişkisi olunca benim aklıma ilk olarak gelen yukarıda yazmış olduğum saf suresindeki bu ayetler gelir. Ve yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’in birçok ayetinde iman ve amel ( eylem )ilişkisi her daim birlikte anılmıştır. Çünkü insan fiilleriyle bir anlam kazanır. İyi ya da kötü fiilleri icra eden bizzat insanın kendisidir. Allah azze ve cellenin kendisine vermiş olduğu irade sebebiyle bu böyledir. Allah azze ve celle mutlak irade sahibidir ve kullarının yaptıklarını her halükarda haber alan gören ve bilendir. İnsanın içerisinden geçen ama fiile dönüşmeyen iyi ya da kötü her ne düşünce var ise de onu da bilendir. Alllah aze ve cellenin kullarının yaptıklarını ya da yapmadıklarını bilmesi ona müdahale ettiği anlamına gelmez. Neticede her halükarda Allah dilemedikçe hiçbir şey ortaya gelmez. Ancak kullarını imtihan etmesinin hikmeti olarak ve onlara verdiği iradenin sorumluluğa dönüşmesi açısından bu böyledir.
Yukarda alıntıladığımız ayeti kerime öncelikle her mümine hitap etmekte ve söz ve fiil birlikteliğinin önemine vurgu yapmaktadır. Burada ince bir farklılığı da söylemek icab eder. Zira insan bir şeye söz vermiş olabilir ama koşullar o an için onu yapmasına engel teşkil edebiliyor olabileceğinden onu yapmak için fırsat kollayabilir. Ben bu durumu en iyi ifade edenin şu ayet olduğuna inanıyorum. Ahzab suresi 23. Ayet “Mü’minler arasında öyleleri var ki, Allah’a verdikleri sözde dururlar. Kimileri sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimileri de şehitlik beklemektedir. Onlar hiç sözlerini değiştirmediler.”
Allah yolunda verilen mücadelede her müminin gözetmesi gereken ince fark işte bu ayette saklıdır. Bununla birlikte müminlerin kendi aralarındaki insani ticari, sosyo kültürel anlamdaki ilişkilerinde de gözetmesi gereken referanslar bu ayetlerin genel olarak ortaya koymuş olduğu ilkelerde ve mesajlardadır. Zira birçok kere müminler arasındaki ilişkilerde söz ve eylem arasındaki uyum ya da uyumsuzluk ciddi sorunlara sebebiyet vermiştir.
İslam tarihinde bunun binlerce örneklere rastlayabiliriz. Günümüz itibariyle de gerek kendi hayatımızda gerekse içinde yaşamış olduğumuz toplumumuzda bu ve benzeri sıkıntılar bir hayli fazlaca yaşanmakatadır..
Oysaki müminlerin en büyük özelliklerinden birisi olarak hatırlatılan “onlar verdikleri sözde dururlar” ayeti bizleri hem Allah’a karşı hem de diğer insanlara karşı sorumlu kılmaktadır.
Gerek sözlü gerekse yazılı ahitlerimizde yani sözleşmelerimizde onu mutlaka gözetlemek Müslüman değilse bile her insanın ahlaki olarak gözetmesi gereken bir zorunluluktur. Zira hem insanın manevi hayatında hem ailevi hayatında hem de toplumsal yaşantısında bu sözleşmelere riayet edilip edilmemesi hayati önem arz etmektedir.
Allah azze ve celle birçok ayette insanların verdikleri sözde durmalarını önemle hatırlatmakta ve işe Hz Âdemin vermiş olduğu sözü unutmasını örnek vererek başlamaktadır. “Ey âdemoğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır, demedim mi? Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur, demedim mi?” [Yâsîn sûresi (36), 60-61] Yine Allah ile yaptığımız antlaşmanın sonuçlarını bize hatırlatan âyet-i kerîmeler de vardır. mesela bunlardan birinde:
“Kim ahdini bozarsa, ancak kendi zararına bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefâ gösterirse, Allah ona büyük bir mükâfat verecektir” [Fetih sûresi (48), 10] buyrulmaktadır.
Bir başka âyette Allah Teâlâ bu ahdi ve sonucunu şöyle hatırlatmaktadır:
“Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vâ’dettiklerimi vereyim” [Bakara sûresi (2), 40]. . İsra suresi /34 “Verdiğiniz sözü ve yaptığınız antlaşmayı yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” Nahl suresi /91 “Antlaşma yaptığınızda, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin.”
Ayetlerden anlaşıldığı üzere insanın gerek Allah’la olan ilişkilerinde gerekse diğer anlam ve alanlarda diğer insanlarla olan ilişkilerinde gözetmesi gereken husus verilen söze sadık kalmaktır.
Zira İmanın gereği, doğruluk ve sözünde durmaktır. Yalancılık ve sözünde durmamak ise imanla taban tabana zıttır. Çünkü Allah Teâlâ insanı bu kabil sapmalardan uzak olarak yaratmıştır.
Konuşma özelliği sadece insanda vardır. Bu sebeple insan doğruları konuşmak zorundadır. Sözleriyle doğruları değil de gerçek dışı hususları dile getirirse, kendisine verilen özelliğe ihanet etmiş, insanlıktan uzaklaşmış, şeytanın özelliğini benimseyerek ona yaklaşmış olur.
Verdiği sözde durmamak, antlaşmalara uymamak da aynen böyledir. Zira bunun yalancılıktan farkı yoktur. İnsan, yaratılışına uygun olan doğruluktan uzaklaştığı ölçüde imanından fire verir. Bu sebeple verilen sözlere, yapılan antlaşma ve akitleşmelere titizlikle uymak gerekir.
Hadisler
690. Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Münâfığın alâmeti üçtür:
Konuşunca yalan söyler.
Söz verince sözünde durmaz.
Kendisine bir şey emanet edilince hiyanet eder.”
Buhârî, Îmân 24, Şehâdât 28, Vesâyâ 8, Edeb 69; Müslim, Îmân 107-108. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 14; Nesâî, Îmân 20
Müslim’in bir rivayetinde şu ilâve vardır:
“Oruç tutsa, namaz kılsa, Müslüman olduğunu söylese de” (Müslim, Îmân 109-110)
Dolayısıyla kitabımız Kur’an’ı Kerimde iman ediniz şeklinde başlayan her ayetin peşinden bir amel bir fiil istenmektedir. Zira iman aynı zamanda bir sözleşme bir ahittir. Oysaki günümüzde bu hakikat basite indirgenerek sadece Allah’ iman etmenin yani tabiri caizse kâğıt üzerinde sözleşmenin yeterli olduğu yanlışına iman edilmekte amel edilmeksizin verilen söz tutulmasa da Allah’ın kendilerini af edeceğine ve günahların cezası çekildikten sonra cennete gidileceği inancı yer etmiş vaziyettedir
Tüm bu verilere karşın verilen söz hayır ve hak üzere ise buna mutlaka sadakat gösterilmesi gerekir. Çünkü eğer hayır için verilen söz yerine getirilmediği takdirde onu yerine kötülük doğacaktır. İnsanların hem Allah’la hem de diğer hemcinsleriyle ilişkileri bozulacak ve yeryüzü fesatla dolacaktır. Bunun en büyük örneği de yukarıdaki ayetten de anlaşıldığı üzere Hz Âdemin cennette iken Allah azze ve cellenin uyarısına karşın vermiş olduğu sözü unutması ve içerisinde bulunduğu nimetten mahrum bırakılarak cezalandırılmış olmasıdır.
Yine söz ve eylem birlikteliği açısından dikkat edilmesi gereken en önemli husus kötülük ve şer üzerine olup olmadığıdır. Zira kötülük ve şer üzerine sözleşme yapmak ne insani, ne ahlaki nede İslami’dir. Bu gibi durumlarda kişi fıtratının yani sağduyusunun sesine kulak vererek bu sözün yerine gelmemesi için çalışmalıdır. Zira şer için verilen sözün tutulmaması durumunda da hem kişinin lehine hem de diğer taraflar için iyilik hâsıl olmaktadır.
Son olarak bir ayetin son cümlesini hatırlatarak sözümüze son verelim. Maide suresi /2 “… İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın. Allah’tan korkun. Allah’ın cezası şiddetlidir.”
Şinasi Uludoğan
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.