Emek ve Adalet Platformu tarafından İstanbul-Fatih’te 17 Nisan 2011 tarihinde “Ortadoğu ve Türkiye’de Emek ve Adalet Mücadelesi Sempozyumu” yapıldı. Sempozyum iki oturum olarak gerçekleşti. Altay Ünaltay, Cem Somel, İhsan Eliaçık, İlhami Güler, Metin Karabaşoğlu ve Metin Kayaoğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı 1. oturum “Emek ve Adalet Meselesine Kuramsal Yaklaşımlar” üst başlığı altında tamamlandı. “Emek ve Adalet Mücadelesinde Pratik Arayışlar” üst başlığı altında gerçekleşen 2. oturumun konuşmacıları ise Zeki Kılıçaslan ve TOKAD adına Özgür-Eğitim Sen MYK Üyesi ve Tasfiye Dergisi editörlerinden Ahmet Örs idi.
Ahmet Örs “Birlikte Direnme Pratiği Üretmek” başlıklı konuşmasına sosyal adalet mücadelesini İslami kimliğin gereği olarak gördüklerini vurgulayarak başladı. Buna rağmen Tekel işçilerinin mağduriyeti, asgari ücret köleliği gibi sosyal sorunlara İslami çevrelerin çoğunun maalesef yeterli ilgiyi göstermediklerini söyledi. Türkiye’deki iktidarlar tarafından sürekli olarak çözüm umudunun diri tutularak insanların pasifize edildiklerini ve iktidardan yana tavır almaya zorlandıklarını belirten Örs, bu nedenle birçok sosyal ve siyasal sorunların çözümünün belirsiz bir geleceğe ertelendiğini söyledi. Yaşanan sosyal sorunlara karşı tavır almak için edebiyat, dernek ve sendika gibi tüm araçlardan yararlanmak gerektiğini belirten Örs kendi pratiklerinden örnekler verdi.
Edebiyatın insanların acılarına, yaralarına dokunması gerektiğini ve Tasfiye edebiyat ve düşünce dergisini bu amaçla çıkardıklarını belirten Örs, daha sonra faaliyetlerini sürdürdükleri TOKAD Derneği’nin perspektifi ile ilgili şunları söyledi: “Derneğimiz başörtüsü yasağından darbe girişimlerine, NATO saldırı ve füze kalkanı projesinden Filistin’deki Siyonist işgale, asgari ücret köleliğinden Tekel işçilerinin mağduriyetine ve 1 Mayısa, Kürt sorunundan resmi ideoloji propagandasına, doğayı tahrip eden HES inşaatlarından geleceğimizi tehdit eden nükleer enerji projesine kadar tüm sorunlara gücü yettiğince tavır almaktadır. Bu tür sorunlardan hiçbirisi bir diğerinden önemsiz değildir. Bu anlamda Gazze’deki siyonist vahşete karşı onurlu bir şekilde nasıl Mavi Marmara’yı Akdeniz sularında yüzdürdüysek, aynı şekilde diğer alanlarda da Dicle’de, Fırat’ta, Yeşilırmak’ta da yüzdürebilmeliyiz.”
Daha sonra sendikacılığın muhalif tavır açısından önemli bir imkân olduğunu belirten Ahmet Örs, buna rağmen Türkiye’deki sendikal faaliyetlerin amacından uzak, Türkiye’nin en temel sorunlarına karşı ilgisiz ve muhalif damarı beslemekten ziyade bürokraside yer kapmak amacıyla yapıldığını ve sendikaların çoğunun hükümetlerin payandası olduğunu söyledi. Gerek TOKAD Derneği gerekse de Özgür-Eğitim Sen olarak yaptıkları eylemleri sadece Tokat’a yönelik düşünmediklerini, tüm Türkiye’ye yönelik zulme karşı tavır almak noktasında bir mücadele mesajı olarak gördüklerini ifade etti.
Son olarak adalet temelinde diğer muhalif gruplarla birlikte hareket edebilmeyi önemsediklerini belirten Örs konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “İslami çevrelerce çok tartışılmasına rağmen 1 Mayıs’ta ‘Kölelere Özgürlük’ pankartıyla meydanlarda yürüdük. Bizim değerlerimize saldırmayan herkesle birlikte hareket edebiliriz. Türkiye’de Kemalizmle hesaplaşmadan Kürt sorunundan başörtüsü yasağına, emek sömürüsüne kadar hiçbir sorun sahici anlamda çözülemez. Bunun için risk almak ve bedel ödemek gerekebilir. Ancak risksiz hiçbir mücadele yürütülemez.”
Haber: İlyas Çetin
Eğer zalimler kadar mazlumlarda ilkeli ve karalı olmazsa direnmemnin hiç bir manası olmaz çünki asıl olan ellerinden hakları elinden alınanların bir kenera çekilmesi değildir.Zülmü yapan evet tek kişidir, veya olabilir ancak esas zülüm bir zalim ve ona ses çıkarmayan (yığınların) mazlumların ortak ürünüdür
kelime ve kavramların birbirine karıştığı ve teorik düzeyden pratiğe inemeyecek kadar basit içi slogan dolu ve bir okadar da çelişkili sonuçların çıktığı zavallı bi panel gibi geldi bana..adalet kime göre ve nasıl olmalı Marksizm ve Kur’an kavramlarını takla attırıp yeni bir formül sunmak açıkçası çok komik..bunun nasıl bir formlasyonla reel politiğe döküleceği ise içler acısı..bir yanda Said Nursinin mutlak eşitlik anlayışı yok diyen bir yandan da sosyalizm argümanlarıyla Kur’anı okumaya entegre olmaya çalışan kafası karışık bir tefsirci…acaba diyorum bugün emperyalist hareketlere karşı bi platformun ya da bi zihniyet inşası için bütün kelime ve kavramlar iç içe geçip sloganik ibarelerden ve kafa karışıklığından başka hiç bir şey olmayacak mı?