İslam’ın temel rukünları olarak ifade edilen Kelime-i Şahadet, namaz, oruç, hac ve zekât ibadetlerinin toplumsal yönünün çoğu zaman göz ardı edildiğini belirten Özlük konuşmasına şu şekilde devam etti: “Kelime-i şahadetle Rabbimizin ulûhiyetine karşı yeryüzünde müstağnilik gösteren sahte ilahları ve rableri tanımadığımızı ilan ediyoruz. Toplumsal hayatın Rabbimizin sınırları doğrultusunda tanzim edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Namaz ile tüm makam, mevki, sınıfsal ayrıcalıkları bir kenara iterek aynı safta aynı Rabbe yöneliyoruz. Kıyam ile birlikte zulme ve adaletsizliklere karşı “dik durduğumuzu” ifade etmiş oluyoruz. Tek başına kıldığımız namazların dahi her rekâtında ‘bizi doğru yola ilet’ diyerek ümmetin tüm fertleri için dua ediyoruz. Rükû ile toplumsal hayatta tevazu ve merhamet sahibi olmamız gerektiğini göstermiş oluyoruz. Secde ile tüm sınıfsal statüleri yerle bir ederek toplumun tüm fertleri arasında hiçbir ayrımcılığın kabul edilemez olduğunu söylemiş oluyoruz. Oruç ile yeryüzündeki açların, yoksulların, kimsesizlerin acılarını hissetmiş oluyoruz. Zekât ile mülkün tamamının Allah’a ait olduğu bilinci ile mallarımız üzerinde istediğimiz gibi tasarrufta bulunamayacağımızı, mallarımız üzerinde ihtiyaç sahibi olanların da hakkı olduğunu belirtmiş oluyoruz. Hac ile İslam ümmetinin tüm sosyal, kültürel ve siyasal sorunlarına çözüm bulmak için bir araya gelmiş oluyoruz. Ancak tarihsel süreç içerisinde tüm bu ibadetlerin toplumsal boyutu ihmal edildi. İbadetler şekilsel formlara ve bireysel ritüellere indirgendi.”
Daha sonra hayattaki kimi yanlış anlayışların İslami kimliğimiz gereğince kabul edilemez olduğunu söyleyen Özlük, bununla ilgili konuşmasında şu örneklere yer verdi: “Paranın dini, imanı olmaz deniliyor. Paranın dini de olur, imanı da! Aksi halde faizden uzak durmanın, helal kazancın, harama el sürmemenin bir değeri olmazdı. Sorgulamamız gereken bir başka örnek ise eğitim alanıyla ilgilidir. Bugün insanlar eğitim adı altında birbirlerine rakip olarak yetiştiriliyor. Hayattaki rekabet içerisinde yer alabilmenin yöntemleri eğitim adı altında insanlara hedef olarak sunuluyor. Oysa hayatı rekabet ve yarış üzerine değil, paylaşım ve dayanışma ilkeleri üzerine bina etmek İslami kimliğimizin gereğidir.”
Toplumsal dönüşümün bir toplumun özünde olanı değiştirmesiyle mümkün olabileceğini belirten Özlük, toplum içerisinde adil şahitler olabilmenin önemini vurguladı. “Vicdanımızı yitirdiğimiz an ne Müslümanlığımızın, ne de insanlığımızın anlamı kalır” diyen Özlük, karşılaştığımız tüm haksızlıklara ve zulümlere karşı vahyin şahitleri olarak mücadele etmemiz gerektiğini belirtti. Kur’an’da belirtildiği gibi “namazımızın, ibadetlerimizin, hayatımızın ve ölümümüzün âlemlerin Rabbi Allah için olması” gerektiğini belirten Özlük, İslami çalışmalarımızın boş kalan vakitlerimizle sınırlı olamayacağını, hayattaki önceliğimizin Kur’an’ın ilkelerini yaşamlaştırma sorumluluğu olduğunu ifade etti.
Daha sonra İslami kimliğin toplumsal tezahürlerine karşı savaş açan tüm zulüm sistemlerinin üç temel sacayağı olduğunu belirten Özlük bunları şu şekilde sıraladı: “Zulüm sistemlerinin siyasi boyutunu ifade eden Firavun, ekonomik boyutunu ifade eden Karun ve dini boyutunu ifade eden Belam.”
Son olarak İslami şahsiyetin oluşturulabilmesi için gereken vasıflar üzerinde duran Özlük, bunları şu şekilde sıralayarak konuşmasını tamamladı:
1. Bilgilenme, düşüncede yoğunluk ve derinlik: Sahih bir bilgilenme Müslümanlar için vazgeçilmez bir gerekliliktir. Olayları ve hayatı doğru okuyabilen entelektüel bir derinliğe ulaşmak zorundayız.
2. Ahlaki zaaflardan berî olmak: Müşriklerin gözünde bile ‘emin’ bir Rasul’ün önderliğine tabi olmanın mahiyeti hakkında çokça düşünmek gerekir. Düşmanın dahi teslim etmek zorunda kaldığı realite, ilahi vahye müstenit bir hareketle hevaya dayalı hareketler arasındaki temel bir farka işaret eder. Ahlakilik sadece muhataplar açısından değil, kişinin bizatihi kendi iç tutarlılığı ve itminanı açısından da belirleyici rol oynar.
3. Mesajı süreklilik içerisinde aktarma gayreti: İslami şahsiyet ve organizasyonların temel faaliyeti tebliğ ve davettir. İnsanları her yönden kuşatan cahili sistemlerin etkinliğini kırmak, etkili yöntemler ve zenginleşen araçlar geliştirmeyi zorunlu kılar.
4. Söylenen ve savunulan her şeyi pratiğe aktarma sorumluluğu: Hassas ve ısrarlı olunması gereken konulardan biri de söz ve eylem bütünlüğüdür. İslami şahsiyet, gerçek hayatta karşılığı bulunmayan soyut ve sürekli geleceğe ertelenen tasarıların değil; söylemin mutlaka pratikte örneklendirilmesi çabası içinde olmalıdır.
5. Bütüncül bir perspektife sahip olmak: İslami kimlik hayatı ve olayları bütüncül bir perspektifle değerlendirmeyi zorunlu kılar. Hayatın her alanında vahyin ilkeleri doğrultusunda hareket etmek İslami kimlik açısından vazgeçilemez bir sorumluluktur.
6. Kuşatıcılık: İnsanların “ya bizlerin dinde kardeş, ya da insanlıkta eşit” olduğu bilinciyle vahyin mesajını insanlara taşımak ertelenemez bir yükümlülüğümüzdür. Vahyi mesajın insanlara götürülmesi güç ve meşakkatli bir uğraştır. Oysa insanları dışlamak ve yok saymak emek sarf etmeyi gerektirmeyen, nispeten rahat ve hevaya da uygun düşen bir tavırdır.
Doğan Özlük, konuşmasından sonra dinleyicilerden gelen soruları cevaplandırdı ve program sona erdi.
Haber: İlyas Çetin
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.