Özgür Yazarlar Birliği’nin düzenlediği 28 Şubat Soğuğunda Edebiyat panelinde sürecin şiir, hikâye, roman ve yayıncılıktaki yansımaları ilk kez konuşuldu
Özgür Yazarlar Birliği, 28 Şubat darbe sürecinin 14. yıldönümünde farklı bir etkinliğe imza atarak 28 Şubat’ın şiir, hikâye, roman ve yayıncılık üzerindeki etkilerini tartıştı. Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde düzenlenen ve Enes Malikoğlu’nun oturum başkanlığını yaptığı panelde şair Cevat Akkanat şiiri, Tasfiye Dergisi yazarlarından Beytullah Emrah Önce hikâyeyi, Süleyman Ceran romanı ve Kadrican Mendi yayıncılığı 28 Şubat darbe süreci bağlamında anlattı. Bu konuda ilk kez düzenlenen panelin açılış konuşmasında Özgür Yazarlar Birliği Başkanı Ahmet Örs, “28 Şubat, sistemin Müslümanlara dönük saldırılarının sembolleştiği bir isimdir. Aslında Türkiye 85 yıldır bir 28 Şubat soğuğu yaşıyor… ÖYB’nin Tokat dışındaki ilk programında, Müslümanların 28 Şubat sürecinde yaşadıklarının edebiyata nasıl yansıdığını tartışacağız… ÖYB bundan sonra sosyal ve siyasi alanda tavır üretebilen bir sanat kuruluşu olarak daha sık karşınıza çıkacak.” dedi.
Rahatsızlığı sevmeyen şiirler
28 Şubat sürecindeki gelişmeleri, çeşitli kişi ve kurumların bu gelişmelerdeki rollerini kısaca özetleyerek konuşmasına başlayan şair Cevat Akkanat, 28 Şubat dönemi şiirlerini “Tek sesli, yoz bir şiir… Kaynak aldığı farklı düşünce sistemlerinden ötürü, kimi zaman birbirini reddedebilir kılıkla, birden fazlaymış gibi sanılsa da, tek bir yaygın şiir… Sünepe bir şiir: Rahatsız etmeyen, rahatsızlığı sevmeyen… İyi huylu, uyumlu, yumuşak şiir… Sesi, boğuk ve genizden olan şiir… Yürekte titreşimler oluşturmayan, soğuk, gri ve metalik şiir…” şeklinde tasvir etti. 28 Şubat karşıtı yazılan şiirlere de değinen Akkanat, “Gerek poetik kaygılarla oluşturulmuş, dolayısıyla ritmi ve ahengi yerli yerinde; gerekse imanî bir bilinçle hayata ve topluma bağlı bu Müslüman dinamik şiir, elbette has şairler tarafından oluşturuldu. Statükonun çeşitli dayatmalarına rağmen, sağlam bir duruş sergileyen bu muvafık şiir, bizim için aslolandır.” dedi. Cevat Akkanat, konuşmasını 28 Şubat’a karşı yazılan bazı şiirlerden kısa bölümler okuyarak tamamladı.
28 Şubat bir başörtüsü hikâyesidir
Postmodern darbe sürecinin hikâyedeki yansımalarını anlatan Beytullah Emrah Önce, “28 Şubat’ın hikâyesi, son büyüleri günlerin de geçip gittiği bir dönemin anlatısıdır. Daha önce gerçek hayatta ya da romanlarda, hikâyelerde kurulan hayali cemaat atmosferinin Şubat soğuklarında dağıldığı ve insanların küçük hikâyelerin peşinde kendini avutmayı tercih ettiği bir dönemin hikâyesi. Kendi okumalarıma dayanarak görebildiğim şu: 28 Şubat hikâyesi, kesinlikle bir “başörtüsü” hikâyesidir.” dedikten sonra çeşitli hikâyelerdeki konular ve karakterler üzerinden değerlendirmelerde bulundu. Önce, konuşmasını “Hayal kırıklıklarından, yalnızlıklardan, kafa karışıklıklarından, arayışlardan, çaresizliklerden, savrulmalardan ve bunlara rağmen tutunma çabalarından bahsederken kahramanların hep kadın olması, bu hikâyelerin hep bir şekilde başörtüsüne değmesi tesadüf değil. Yasak devam ederken, acılar kapanmamışken, başörtülü kadınların 28 Şubat’ının bittiğini kim, nasıl iddia edebilir?” diyerek tamamladı.
Roman
28 Şubat sürecinde romanı konuşan Süleyman Ceran, romanın diğer edebi türlere göre daha uzun soluklu bir çalışmanın neticesi olduğunu ve 28 Şubat sürecine dair Müslüman yazarların pek çalışmadığını söyledi. Konuyla ilgili ilk olarak Orhan Pamuk’un Kar romanına değinen Ceran, romandaki karakterlerin 28 Şubat dönemindeki çeşitli figürleri çağrıştığını ve buna benzer bir romanı Pamuk’un 12 Eylül’den sonra da yazdığını söyledi. Dışarıdan bir bakış açısıyla yazılan bu romana karşı içeriden sayılan ilk romanın ise Ahmet Kekeç’in Yağmurdan Sonra romanı olduğunu söyledi. Romanın büyük oranda Vedat Türkali’nin 27 Mayıs sonrasını anlattığı romanıyla örtüştüğünü belirten Süleyman Ceran, buradaki münferit sayılabilecek karakterlerin ve ilişkilerin bir dönemin anlatısı gibi sunulmasını farklı noktalardan ele alarak eleştirdi. Ceran, İkna Odaları romanında Yıldız Ramazanoğlu’nun üç karakter üzerinden sürecin özelliklerini ve yaşanmışlıklarını güzel bir şekilde anlattığını ifade etti. Darbe sürecinde tankların yürütüldüğü Sincan’da yayınlanan bir romanı gündeme getiren Ceran, konuşmasını 28 Şubat’la ilgili roman bağlamında bir literatürün oluşamamasını eleştirerek, bunları bir sonraki kuşağa aktarabilmek için edebiyatın rolünün önemine dikkat çekti.
Yayıncılar ve kitabevleri de etkilendi
28 Şubat’ın yayınevlerine, yayın politikalarına ve yayınlanan kitaplardaki tercihlere etkilerini anlatan Kadrican Mendi, üniversite yıllarından beri takip ettiği sektörün darbe süreciyle ciddi bir değişime uğradığını anlattı. Konuşmasına Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’nı anlatarak başlayan Mendi, İslami yayınevlerinin hayatın dışarıda aktığı bir ortamda yeraltına doğru inerek girdiği bu çarşıda kendine adeta bir paralel evren kurduğunu ama 28 Şubat’la toplumsal gerçeklikle yüzleşmek zorunda kaldığını ifade etti. Farklı yayınevlerinin komşuluk ilişkisi dışında fazla bir diyalog geliştirmediğini, kapalı devreci bir yaklaşımla sadece kendi cemaatlerini düşünen kitapları yayınladıklarını söyleyen Kadrican Mendi, Mesut Yılmaz’ın kardeşinin ortak olduğu çarşı binasının 28 Şubat sürecinde yıkılmasını da ironik olarak değerlendirdi. 28 Şubat’tan sonra aşk ve kişisel gelişim temalı kitapların popülerlik kazandığını, hemen her yayınevinin Doğu ve Batı klasikleriyle birlikte meal bastığını anlatan Mendi, ilk dönem çevirilerde kitapların orijinaline sadık kalmak yerine genelde içeriğine müdahale edildiğini söyledi. 28 Şubat’la birlikte Anadolu’daki kitabevlerinin kapandığına dikkat çeken Mendi, konuşmasını bazı kitaplar üzerinden yaptığı analizlerle tamamladı.
İki saat süren ve soğuğa rağmen yoğun bir katılımın gerçekleştiği panel, Enes Malikoğlu’nun konuşmalarla ilgili kısa bir değerlendirmesiyle son buldu.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.