Tokad’da “Paradigmanın İflası Semineri”

Haftalık seminerlerimizde bu hafta Mustafa KIYAK, Fikret Başkaya’nın “Paradigmanın İflası” kitabını tahlil etti. Kıyak konuşmasında şu değerlendirmelere yer verdi:

-Türkiye iki yüzyılı aşkın bir zamandan beri Batı gibi olmak için onu taklit ediyor. Küçük bir azınlığın refahı pahasına, giderek insanlığın var oluş koşullarını ortadan kaldıran burjuva uygarlığının “ayrıcalıklı” ülkelerine benzemek istiyor.

-Türkiye’nin iki yüzyılı aşan asrileşme, muasırlaşma, batılılaşma, çağdaşlaşma, kalkınma, çağ atlama çaba ve söylemleri sömürgeleşme sürecinden başka bir şey değildir. Bizim sömürgeleşme olarak gördüğümüz süreçte, Cumhuriyetin kurulmasıyla bir kopukluk ortaya çıkmamıştır. Cumhuriyet rejimi, Türkiye’nin emperyalist Batı ile olan ilişkilerinde ve kapitalist dünya sistemi içinde Türkiye’nin konumunda köklü bir değişikliği temsil etmiyor.

-Türkiye’nin bugünkü performansı söz konusu olduğunda egemen sınıfların ve onların sözcülerinin yarattığı ideolojik şartlanmadan yeterince nasiplenmiş olanlar, ülkenin elli altmış yıl öncesi durumuna bakarak değerlendirme yapmayı yeğliyorlar. Bu zaman zarfında zaten yerinde sayan hiçbir toplum yoktur. Böyle bir şey eşyanın tabiatına da aykırıdır. Önemli olan ülkenin kapitalist dünya sistemi içindeki konumunun ne olduğu, ne yönde, nasıl ve ne kadar değiştiğidir

-Her tarihsel dönemde ve her toplumsal formasyonda, belirli bilgilere sahip olanlar ayrıcalıklı bir konumda bulunurlar. Toplumsal işlevleri karşılığında maddi, siyasal, ideolojik olarak ödüllendirilirler.

-Aydını olmayan toplum olmadığı gibi aydınların meşrulaştırıcı toplumsal işlevleri ve siyasal iktidar karşısındaki konumları da bir üretim tarzından diğerine değişir.

-Her sınıflı toplumda iktidardaki sınıflar sömürüyü gizlemek, sömürü ve baskıyı meşrulaştırmak, mevcut düzenin değişmezliğini kabullendirmek amacıyla “efsaneler,  hurafeler” üretirler. Kurulu düzenin devamı, ideolojik bulanıklığın sürdürülmesine, hurafelerin egemen kılınmasına bağlıdır. Bugün modern hurafeler çağıdır ve bu hurafelerle egemenlerin iktidarı zihinsel ve pratik olarak sürdürülmektedir.

-Halk yenilik düşmanı, refah aleyhtarı değildir. Halk yenilik düşmanı değildi, gerçekten yenilikçi olmayanlara, yenilik olarak ileri sürülenlerin yıkıcı sonuçlarına, yenilik olarak sunulanların gerçek çözüm yollarını tıkamasına karşıydı.

-Bu bakımdan Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi aydınları, üstlendikleri ideolojik işlev bakımından Batılı burjuvazisinin Türkiye’deki “organik aydınları”ydılar.

-Cumhuriyet, Osmanlı’dan özü itibariyle bir kopuş değildir. Kişi kültü bu dönemde daha da yaygınlaştırılmıştır. Küresel ittifaklarla Türkiye kapitalist batı blokunda yer almayı kabul etmiştir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın