TOKAD’da yapılan ve Türkiye’de eğitim ve Kemalizm ilişkisinin anlatıldığı seminerde; milli eğitim ideolojisinin temel öğeleriyle, bunların eğitim faaliyetlerine yansımaları konuşuldu
TOKAD’da her hafta sonu yapılan seminerlerinde bu hafta Beytullah E. Önce; “Tarih Okumaları” başlığı altında “Türkiye’de Eğitim ve Kemalizm İlişkisi”ni anlattı. “İzmir’de Kürtlere çağdaş görünümlü bir kadının nasıl kolay taş atabildiğini ya da Müslüman mahallesinde milliyetçiliğin nasıl karşılık bulabildiğini anlamak için eğitim sistemine bakmakta fayda var” diyerek sözlerine başlayan Beytullah Önce, eğitim ve iktidar ilişkisi üzerinde durdu. Eğitimin iktidar meselesine ait bir tartışma olduğunu hatırlatan Önce, konuyu ilk dönemlerden bugüne kadarki süreç içinde kısaca özetledi ve şöyle dedi: “Kurulu düzenin devamını sağlamada eğitime verilen önem, hiç bir dönemde azalmamıştır. İktidar halkı kendi meşruiyetini haklı çıkartacak şekilde eğittiği sürece; insanların düzene bağlılığı da büyük oranda korunabilecektir. Böylece eğitim, egemenliğin korunmasında ve yeniden üretilmesinde toplumsal bir rol oynayacaktır.” Eğitim sisteminin endüstrileşme, şehirleşme, modernleşme ve sekülerleşme gibi faktörlerin etkisiyle ve özellikle modern ulus-devletlerin ortaya çıkmasıyla ciddi bir değişime uğradığını vurgulayan Önce, çeşitli faktörlerin kesişmesi sonucunda günümüzdeki zorunlu devlet eğitiminin ortaya çıktığını söyledi.
Ulus devletlerde iktidarın resmi ideoloji dışında bir ideolojiyi kabul etmediğini ve bu sebeple eğitimin devletin ideolojisini hayatın bütün alanlarına yaymak için kullandığı hegemonik ya da ideolojik araçlardan birine dönüştüğünü anlatan Önce, Türkiye’deki kurulan ulus-devletin resmi ideolojisinin de Kemalizm olduğunu belirtti. Daha önce iktidarın meşruiyetini dinden almaya uğraştığını ama laik modern devletlerde dinin değil milliyetçiliğin referans alınmaya başlandığını dile getiren Önce bu durumun Türkiye’de de geçerli olduğunu söyledi. Toplumda önceleri ahlak, erdem ve iyilik gibi kavramların din ile tanımlandığını ama ulus-devletlerde bunun “iyi vatandaş” terkibiyle karşılandığını ve kanunlara uyma, vergi ödeme, askere gitme ve devlete itaatle ancak iyi insan olunabileceğini savunan resmi ideolojinin egemen olmaya başladığını söyledi. Bu durumun Türkiye’deki “makbul vatandaş” tanımına da yansıdığını söyleyen Önce, daha sonra Kemalist bir toplum ütopyasında koşan yeni ulus-devletin bu amacı gerçekleştirmek için eğitim sistemindeki politikalarını anlattı.
Türkiye’deki eğitimin en bariz özelliğinin milliyetçilik olduğunu belirten Beytullah Önce, farklı etnik ve dini kimliklere sahip insanların, o dönemde tüm dünyada esen faşizm rüzgârlarının da etkisiyle tektipleştirilerek “kaynaşmış bir çelik kütleye” dönüştürülmek istenmesini eleştirerek, resmi tarih tezlerinin ders kitaplarında nasıl yer aldığını örnekleriyle anlattı. Mustafa Kemal’in eğitimde Türklük bilincinin kazandırılmasını istediğini ve bu sebeple başka anadillerde eğitime de karşı çıktığını, Adana Türk Ocağı’nda yaptığı bir konuşmadan örneklerle anlattı. Ders kitaplarında sınırlı bir vatan anlayışının, birlik ve beraberlik için ortak tarih, ortak kültür gibi ideolojik öğelerin bol bol kullanıldığını ve bu süreçte tam bir tek tipleştirmenin ülkede boy gösterdiğini söyledi. Bunun kültürel bir milliyetçilikten ziyade bariz bir ırkçılık olduğunu anlatan Beytullah Önce, ders kitaplarında ve eğitim programlarında bu tespitinin örneklerini gösterdi.
Tek Parti döneminden günümüze kadar uzanan süreçte gerek darbeler gerekse seçimler sonucuyla birçok hükümetin değiştiğini ama milli eğitim ideolojisindeki Kemalist hegemonyanın her dönemde muhafaza edildiğini söyleyen Önce, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Cephe Hükümetleri’nin eğitim anlayışını da kendi programlarındaki ifadeleriyle anlatırken, özellikle MSP’nin eğitim faaliyetlerinde orduyla koordineli çalışılması ve eğitimin askerliğe hazırlık evresi gibi uygulanması taleplerini ibret verici olarak değerlendirdi. Seminer, eğitimdeki Kemalist ideolojinin etkilerini özetlemesiyle son bulurken, Önce, konuşmasını başörtüsü yasağına, Diyarbakırlı Ece Nur Özel’in tek kişilik başörtüsü direnişinden çıkarılmasına gereken derslere ve başörtüsü yasağı devam ettiği sürece son dönemde popülerleşen nesil tasarımı merkezli eğitim faaliyetlerinin dün olduğu gibi yarın da tam bir hayal kırıklığıyla sonuçlanacağına değinerek konuşmasını tamamladı.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.