Kur’an ve Cinsiyet Ayrımcılığı

TOKAD seminerlerinde bu hafta Neşe Gürer, Talip Özdeş’in “Kur’an ve Cinsiyet Ayrımcılığı” kitabını tartıştı.

Neşe Gürer sözlerine “11 Eylül saldırıları sonrası müslümanların terörist olarak algılandığını, bunun da gerek dış görünüş (çember sakal, sarık, çarşaf gibi) gerekse de cinsiyet ayrımcılığıyla tezahür ettiğini, müslümanların da geleneksel fıkıh anlayışını devam ettirerek bu cinsiyetçi bakış açısına koz verdiğini” söyleyerek başladı.

Neşe Gürer, bir şeyi İslam adına söylerken söylediklerimizin ne kadarının vahiy, ne kadarının yorum olduğunun önemli olduğunu ve bunun dini algılamada önemli bir vakıa olduğunu belirterek;  Kitabın, 1-Cinsiyet ayrımcılığının kültürel ve tarihsel arkaplanı, 2-İnsana dair anlatıların cinsiyet ayrımcılığına etkisi 3-Kur’an’ın sosyal hayatta cinsiyet ayrımcılığını nasıl yorumladığı şeklinde üç kategoride değerlendirilebileceğini belirtti.

“Kadınların daha uyumlu varlıklar olmasının onların daha çok tabiatıyla ilgili olduğunun altını çizen Neşe Gürer, bunun belli fiziksel ve kültürel etkilerden kaynaklandığını, bunun kadını ikinci plana atmayı beraberinde getirmemesi gerektiğini, tersi bir düşünceden hareketle kadınların her alanda eşitlik isteyen söylemlerin de bir reel gerçekliğe tekabil etmediğini belirtti. Batılı zihniyetin eşitlik adına kadınları erkek merkezli işlere yönlendirerek kadınlara zulmettiğini de ekledi.

Neşe Gürer şöyle devam etti: “Nisa 34. Ayetin (Erkekler, kadınları, Allahın kendilerine onlardan daha fazla bağışladığı nimetler ve sahip oldukları servetten yapabilecekleri harcamalarla koruyup gözetirler. Dürüst ve erdemli kadınlar, gerçekten Allah’ın koru(nmasını buyur)duğu mahremiyeti koruyan sadık ve itaatkar kadınlardır. Kötü niyetlerinden korktuğunuz kadınlara gelince, onlara (önce) nasihat edin; sonra yatakta yalnız bırakın; sonra dövün; ve bundan sonra itaat ederlerse onları incitmekten kaçının. Allah gerçekten yücedir, büyüktür.) genellikle yanlış değerlendirilmesinden dolayı, kadınların sosyal ve siyasal hayatta geri ve pasif bir konuma itilmiştir, Hz Peygamberin uygulamalarında cinsiyet ayrımına rastlanmamıştır, cinsiyetçilik aslında kadim bir gelenek sonucu tezahür eden bir durumdur.”

“Cinsiyetçi yaklaşım Yunan, Mısır, Sümer gibi mitolojisinde erkek tanrı olarak kendini göstermiştir, ölümü ve yok etmeyi temsil etmiştir. Mesela Firavun ise Tanrı-Kral anlayışının bir yansımasıdır, Eski Ahitte Allah Ademi kendi suretinde yaratmıştır.  Arap toplumu ise bu kadim cinsiyetçi ve erkek egemen gelenekten etkilenmiştir. Allah ise ayetlerini bu dejenere olmuş, kız çocuklarını diri diri toğrağa gömen ataerkil toplumun yaşam tarzını, gelenek ve göreneklerini, kadın erkek ilişkilerini gözeterek indirmiştir.”

Neşe Gürer tarihi süreç içerisinde cinsiyet ayrımcılığına örnekler vererek şöyle devam etti: “Mitoloji ve halk masallarında hep kadın erkeği baştan çıkaran, sinsi, ilk gühahı işlettirdiği için baştan suçlu şekilde tasvir edilen bir varlık konumuna düşmüş, yılan vb. hayvanlarla özdeşleştirilmiştir. Bu tip mitlerin genellikle İsrailiyat’a dayanır, kadının erkekten ayrı başlıbaşına birey olma düşüncesininzamanla ötelenmesine, bir metaya dönüştürülmesine hizmet eder. Eski Hint kültüründe kadının ölen kocasıyla birlikte yakılması, kadının ruhunun olup olmadığı tartışmaları, daha sonra islam dünyasında zühd eğilimine (kadından uzaklaşma)evrilerekdevam etmiştir.”

“İslam dünyasında kadınlara yaklaşımda uygulamada Kuran’la çelişen ve yetersiz kalan uygulamaların olduğu bir gerçektir. Kuran toplumlara etnik köken, sınıf, cinsiyet gözetmeden hitabeder, mesela “beşer” kelimesi müzekker olmasına rağmen her iki cinsi de kapsar, Erkek veya kadın vurgusu yapılmadan insanın özüne hitabeder. Ayetlerde de çoğu zaman kadın ve erkeklerin birlikte zikredildiğini görürüz: İman eden erkekler-iman eden kadınlar, münafık erkekler-münafık kadınlar, Müslüman erkekler-müslüman kadınalr, itaat eden erkekler-itaat eden kadınlar, doğru erkekler-doğru kadınlar, sabreden erkekler-sabreden kadınlar, sadaka veren erkekler-sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler-oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler-ırzlarını koruyan kadınlar, gibi. Bu kadar detaya inmek allahın bu konudaki hikmetini de içerisinde barındırmaktadır. Ceza ve mükafatın kadınlara veya erkeklere daha fazla verileceğine ya da tarihsel olarak inanıldığı üzre cehennemin kadınlarla doldurulacağına dair bir işaret Kuran’da bulunmaz.”

Daha sonra “kadının erkeğin kaburgasından yaratıldığı” fikrinde İsrailiyatın etkisini vurgulayan Gürer, bu konuda zayıf ve uydurma hadislerin de önemli rol oynadığının altını çizdi. Teğabün 16. Ayetin de (Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.) nüzul sebebi araştırılmadan, ayetin siyak ve sibakına bakılmadan “kadınların erkekleri engellediği” şeklinde yanlış yorumlandığını, bunda da geleneksel algının etkili olduğunu hatırlattı.

Neşe Gürer son olarak Kur’an’da kadınlarla ilgili tartışmalı miras, şahit, velisinden izin alarak evlilik gibi konuların da bilgi eksikliği nedeniyle farklı anlaşıldığını, Hz Peygamberin uygulamalarının da bunu kanıtladığını söyleyerek seminerini şu şekilde bitirdi: “Kur’an’ın kadın-erkek ayırdetmeden önem verdiği bazı değerler vardır, bunlar doğruluk, adalet, karşılıklı iyilik, sevgi, merhamet gibi değerlerdir, iki cinsin de ahlaki sorumlulukları vardır.  Allah insanları değerlendirirken kadın veya erkek olup olmadığına değil, Allah’a karşı ne kadar sorumluluk bilinci taşıdığına bakar.”

Haber: Mustafa Özeke

nese nese2

                                                                                          

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın