Dünyada ve Türkiye’de Asgari Ücret Politikaları

TOKAD Güz Dönemi seminerleri başladı. Bu haftaki programda Cemil Arslan “Dünyada ve Türkiye’de Asgari Ücret Politikaları” başlıklı bir seminer sundu. Cemil Arslan, sözlerine asgari ücretin arka planına işaret ederek başladı. “Asgari ücret; asla bir kader yahut alın yazısı değil… Dünyamızda toplumsal sınıf çatışmasının günümüzde tüm kurum ve kurallarıyla zirveye ulaştığını, sinsi ayak oyunlarının ve aldatmaların en yüksek düzeye çıktığını kimse ama kimse inkar edemez. Geçmişten günümüze insanları adeta iliklerine kadar sömüren egemen güçler, dünyanın yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, insanların son derece “masum emekleri”ni acımasızca talan ediyorlar.” şeklinde konuşmasını sürdüren Arslan şöyle devam etti:

“Maddi menfaatlerin, ulusal çıkarların tüm uluslararası ilişkileri etkisi altına aldığı ve insani değerlerin yerle bir edildiği dönemde; Müslümanlar veya İslami kesimler, ezilenler için somut, geçerli ve kayda değer hiçbir bir siyaset üretemedikleri gibi aynı zamanda tam bir kaos, keşmekeş ve bunalım dönemi yaşamaktalar.”

                Asgari ücretin tarihsel sürecini değerlendiren Cemil Arslan asıl amacın işçinin emeğinin sömürülmesinin bir denetim mekanizmasına bağlanmasının söz konusu olduğunu ve kapitalist ilişkiler derinleştikçe sömürünün arttığını, son otuz yılda ise bunun artık tavan yaptığını söyledi ve bunu şöyle izah etti:

Asgari ücret hadisesi ne zaman başladı?

Dünyada; asgari ücret, ilk kez sanayi devrimi sonrası İngiliz sömürge sisteminde ortaya çıkmıştır. İngiliz sömürü düzeninde, sömürülen ülkelerde yine o ülkenin yerli halkı kullanılırdı. Bir de bu acımasız sömürü düzeninin yaşadığımız dönemdeki gibi kadim dostları, yandaşları, menfaat çeteleri ve yerli işbirlikçileri vardı.

Bu ülkelerin altın ve elmas madenlerinde İngiliz işverenler, yine o ülkenin yerli işçilerini çalıştırırlardı. Kurulan tarım işletmelerinde sömürge ülkelerin iklim ve toprak özelliklerine göre çay, kahve, pamuk, şeker kamışı gibi sermayenin ihtiyaç duyduğu ürünler yetiştirilir ve dünya piyasalarına sunulurdu.

Tüm bu üretim süreçlerinde ülkelerin kaynakları sömürülürken, İngiliz işverenler yerli halkın emeklerini de sömürmede ipin ucunu iyiden iyiye kaçırırlar. İnsanların yoğun emek ve mücadelelerine karşın, neredeyse karın tokluğuna ücret bile çok görülmeye başlandı.

Bu durum, İngiliz sömürgeler yönetimini endişelendirir. Bu gidişle sömürgelerde toplu başkaldırıların meydana gelmesi endişesiyle sömürge alanlarında belli bir ücretin altında işçi çalıştırılması yasaklanır, ortam sakinleştirilir ve böylece asgari ücret uygulaması da başlamış olur.

Görüldüğü gibi asgari ücret, dünya sömürü sisteminin bir buluşu, dayatması, aldatması ve zorlaması sonucu ortaya çıkmıştır. Amaç ise bellidir: İnsanlar hiç değilse kendilerini ve ailelerini minimum düzeyde geçindirecek asgari bir ücret alsınlar ki; bununla yetinip düzene başkaldırmasınlar, egemenlerin rahatlarını bozmasınlar, sistemlerini sabote etmesinler…

Görülüyor ki asgari ücretin amacı, pek çok kişinin sandığı gibi emeğin sömürülmesini engellemek amacıyla belli bir ücretin altında işçi çalıştırılamaması değildir.

 İnsanlara hiç değilse karınlarını doyuracak kadar, adı üstünde asgari bir ücret vermek ve birde ne yapalım ülke şartları bundan fazlasına el vermiyor denilip, bununla yetinmeleri sağlanarak kitlelerin despotlara karşı seslerini çıkarmamaktır, onları isyan ettirmemektir.

İşte asgari ücretin ortaya çıkış sebebi, derin hikmetleri(!) ve günümüzde de hala devam eden mantığı budur.

Sonuçta; dünyaya egemen olan barbar kapitalistlerin sistemi hiçbir yerde değişmemekte, en küçük bir farklılık göstermemektedir. İşsizler, evsizler, açlar, yoksullar nicelik ve nitelik olarak belirli bir düzeyde tutulacak, sorunları ve açmazları belki karınca misali çözülecek ya da çözülmüş gibi gösterilecek, potansiyelleri kesinlikle azaltılmayacaktır.

Aynı zamanda bu insanlar, politikacıların oy deposu konumundadırlar. Sürekli istismar edilirler. Kendilerine yardım yapılıp dilenci konumuna düşürülürler. Neticede bu mağdur ve mazlum insanlar sömürülmekten, ezilmekten, horlanmaktan, ayak takımı(!) olmaktan asla kurtulamayacaklardır…

Daha sonra Cemil Arslan Türkiye’deki asgari ücret politikalarını değerlendirdi:

“Türkiye’de Asgari Ücret Uygulamaları”

“5510 Sayılı kanunun 4. Maddenin 1. Fıkrası “Çalışanların kendilerine ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlayacak ücret hakkı uygulamalarının Sağlaması”ndan bahseder. Çok basit bir söylemle ifade edersek; Avrupa Birliği sürecinde, evrensel hukuk ve insan hakları kriterleri dikkate alındığında; çalışanların kendilerinin ve ailelerinin ekonomik ve sosyal refah seviyesine kavuşturulması noktasında, anayasalara ve evrensel hukuk normlarına bile aykırı davranıldığını görüyoruz.

Bunun nedenlerinden birisi de; ilgili düzenlemede, asgari ücretin tespitinde “aile ihtiyaçları kriterinin” esas alınmasını öngörmesi; Türkiye’de ise asgari ücret tespitinde bireysel olarak “işçi ihtiyaçları kriterinin” esas alınıyor olmasıdır.”

“Bu konu, neticede baskın ve despotik bir zihniyet problemi…

Asgari ücretliler, hakikaten insan yerine konuluyor mu? Dikkate dahi alınabiliyor mu? Muhatap olarak kabul ediliyor mu? Yahut sıradan bir vatandaş muamelesi görüyor mu? Bence asıl tartışılması, üzerinde önemle durulması ve değerlendirilmesi gereken mesele budur…”

“Türkiye’deki asgari ücret politikasının kurumsal ve politik içeriğini genellikle kalkınma planlarında ve hükümet programlarında aramak gerekmektedir. Zira Türkiye’de 1960’lardan sonra planlı kalkınma politikasına bağlı olarak siyasi iktidarların gelecek yıllar için, DPT aracılığı ile ekonomik ve sosyal alanda çeşitli hedefler ve politikalar ortaya konulmaktadır. Yine, hükümetler icraat dönemleri içinde yapacakları işleri “hükümet programı” olarak halka ve parlamentoya açıklarlar. Bu bağlamda, asgari ücrete ilişkin çeşitli unsurlar hem kalkınma planlarında hem de hükümet programlarında yer almaktadır. “

“1960’lı yıllar Türkiye’nin kalkınma stratejilerinde önemli değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Zira bu dönemde 5 yıllık kalkınma planları hazırlanmış ve geleceğe dönük kalkınma hedeflerini içeren politikalar oluşturulmuştur.”

“Yine, aynı yıllarda asgari ücret sistemi de kurumsallaşma sürecine girmiş, asgari ücret politikasında köklü bir değişiklik gerçekleştirilmiştir. Temelleri 1936 yılında atılmış, dağınık ve organize olamamış yerel nitelikteki asgari ücret sistemi yerine merkezden kontrol edilebilen, kurumsallaşmış ve devletin işlevlerini çok rahatlıkla örgütleyebildiği ve denetleyebildiği yeni bir sistem kurulmuştur.”

“Değerli arkadaşlar; her nedense, bu anlaşılmaz ve idrak edilmesi asla imkânsız olan, hikmetleri bilinmeyen ekonominin dengesini hep fakirler, alt gelir grupları bozmakta, devletin kaynaklarını ve halkın bütün emeklerini sömüren, insanları çaresiz ve çözümsüz bırakan egemen güçler, haramzade zenginler, patronlar, gaddar işadamları kesinlikle suçlu olarak nitelendirilmediği gibi onlar adeta bir kahraman edasında karşılanırlar ve daima onurlandırılırlar. “

“Günümüzde yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu’nun asgari ücretle ilgili 39. Maddesine göre; İş sözleşmesi ile çalışan ve bu kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığıyla, ücretlerin asgari sınırları en geç 2 yılda bir belirlenmektedir. Türkiye’de asgari ücret; 16 yaşını doldurmuş işçiler ve 16 yaşından küçük işçiler olarak ayrı ayrı tespit edilmektedir. Bir günlük olarak belirlenen asgari ücret; saatlik, aylık, haftalık olmak üzere ücretin uygulandığı işyerlerinde belirlenen durumlara göre ayarlanabilmektedir.”

Son olarak dünyada asgari ücretin uygulanma biçimlerini anlatan Arslan, istatistiki bilgilerle geçmişten günümüze asgari ücretin nasıl eridiğini örneklerle açıkladı:

“Asgari ücretin bölgeler arasında farklı olarak uygulanması; Kanada, Japonya, Çin, Meksika gibi ülkelerde mevcuttur. Örneğin; Kanada’da asgari ücret eyaletlere göre belirlenmekte, asgari ücret hem düzey hem de mekanizma olarak eyaletten eyalete farklılık göstermektedir.”

“Ulusal bir asgari ücretin olmadığı Japonya’da asgari ücret 47 bölge için belirlenmektedir. Çin’de ulusal asgari ücret bulunmamaktadır. Kasım 2004’te Tibet’in asgari ücret sistemine geçmesinin ardından Çin’de 39 eyaletin tümünde, bölgeler ve yerel idarelerde asgari ücret uygulanmaktadır.”

“AB ülkelerinde ise; asgari ücret genellikle ulusal seviyede yasayla tespit edilmekte ve bölgesel bir ayrıma maruz kalmamaktadır. Asgari ücretin toplu sözleşmelerle belirlendiği Avusturya, Finlandiya, Almanya, İsveç ve İtalya’da asgari ücret bölgelere göre değişebilmektedir. Ulusal bir asgari ücretin olduğu Yunanistan’da sistem, asgari ücretin bölgesel farklılaşmasına izin vermektedir. Ancak bu ülkelerde genellikle, asgari ücretin bölgeler arasında farklılaşmadığı görülmektedir.”

TÜRKİYE’DEKİ VAHİM DURUM: 

“TÜİK’in Mart 2013 verilerine göre işsizlik oranı yüzde 10.1; Mayıs 2013 verilerine göre yüzde 8.8 olarak gerçekleşti. Genel-İş Sendikası’nın araştırmasına göre işsizlik, günümüzde yüzde 14’e yükseldi. Yine TÜİK’in yapmış olduğu başka bir araştırmaya göre; çalışanların yüzde 43,8’inin hiçbir sosyal güvencesi yok. “

“Genel-İş Sendikası’nın aynı araştırmasına göre, Türkiye’de 3.471.000 işsiz olduğu vurgulanıyor. Ancak bunlar kayıtlı işsizler. Bunlara kayıtlı olmayan işsizleri, çalıştığı işte memnun kalmayan yahut verimli olamayan/gizli işsizleri de ilave ettiğimizde yaklaşık 10 milyon kişiyi belirli kriterlerde işsiz olarak kategorize edebiliriz.”

“Asgari ücret, yaşam standartlarının oldukça alt düzeyindedir. Asgari ücretlilerin sayısı ve asgari ücret rakamları insanın içini burkmakta ve belirgin bir ölçüde dramatik bir tabloyu yansıtmaktadır. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 2011 yılı Faaliyet Raporu’na göre Türkiye’de 5.129.623 asgari ücretli var.”

“SGK istatistiklerine göre; 2012 Nisan ayı itibarıyla sigortalı çalışan sayısı 11.257.000’dir. Bu durumda, Türkiye’de sigortalı olarak çalışanların en az yüzde 50’si asgari ücretle çalışmaktadır. Bu gün itibarıyla tahmini olarak, 6 milyon civarında asgari ücretli olduğunu ifade edebiliriz.” 

“Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in “800 TL iyi bir para, bununla rahat geçinilebilir”, şeklinde ifadesi gerçekten manidardır. Söyleyecek bir şey bulamıyorum…

TÜRK-İŞ’in yapmış olduğu araştırmaya göre; aylık açlık sınırı 1.012 TL; yoksulluk sınırı ise 3.296 TL’dir. Açlık sınırı; 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken sadece GIDA HARCAMASI tutarıdır.”

“TÜİK’ in Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2012; En zengin kesimin geliri ile en yoksul kesimin gelirinin 8 kat fark oluştu. Yüzde 20’lik gruplarda, en yüksek gelire sahip üsteki gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay %46,6 iken, en düşük gelire sahip ilk gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay %5,9 oldu.

Seminer dinleyicilerin katkıları ve soruları ile son buldu.

Haber:  Mustafa Özeke

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın