Ortadoğu Kazanında Kaynayanlar / Ahmet Örs

Suriye’de vicdanla reel siyaset arasında örgütlenen durum bölgeyi derinden etkileyecek gelişmelerin uygulama sahası olarak karşımızda duruyor.

İsrail’in, dünyadaki bütün gözlerin Suriye’ye çevrildiği bir zamanda, geçen haftalarda deklare ettiği Gazze’ye saldırıyı başlatması, bize, başka ve yeni bir değerlendirme bahsi açıyor.

Fetih ve Hamas’ın hangi değerler etrafında yapıldığını tam olarak bilemediğimiz yakınlaşma anlaşmalarının peşinden bu saldırıların başlaması farklı seçeneklerin tartışılmasını gerektiriyor.

Amerika ve Türkiye’nin Konya’da gerçekleştirdikleri ikili tatbikat, kaynayan kazan Ortadoğu için bizce en önemli gelişmedir.

Konya tatbikatı, Malatya radarıyla birlikte ele alındığında Suriye ya da İsrail-Filistin mevzuları için ihtimallere bile gerek duyulmayacak keskinlikte bir tercihtir.

Türkiye hükümetinin açık bir şekilde ABD tarafında saf tuttuğunun kanıtları olan bu iki askeri gelişmeyi kenarda tutarak hükümetin Suriye ve İsrail politikalarını değerlendirmek safdillikten başkası değildir.

Suriye söyleminin merkezine vicdan, mazlumiyet gibi kavramları oturtarak İslami çevreleri de rahat bir şekilde peşine takabilen hükümetin sorgusuz ABD ortaklığı kendi içindeki çelişkiyi açığa vuruyor ancak sanırız pişkinliktendir ki bunu görmek istemiyor. Bu durumda mezkûr İslami çevrelere ise söylenecek hiçbir şey yok!

İran’ın ve Hizbullah’ın çoktan şeytanlaştırıldığı bir vasatta Büyük Şeytanın Konya’da uçması, Malatya’ya konuşlanması neredeyse mevzubahis bile edilmiyor.

Suriye halkının yaşadıkları ne ABD’nin, ne de Arap liderlerin umurundadır, daha bir yıl öncesine kadar bizim hükümetin de Esed’le ahbaplığı herkesin dilindeydi.

Bölgesel çekişme ve itişmelere kurban giden bir halkla karşı karşıyayız ama en azından kirlilikten at izinin it izine karıştığını açıkça anlayabiliyoruz.

Konya’da Büyük Şeytanla savaş talimi yapanların, Malatya’ya ümmeti boğmak için radar kurduranların diline Ortadoğu barışı, zulüm, adalet, vicdan gibi kelimelerin yakışıp yakışmadığı izahtan varestedir.

Direniş hareketlerini yok etmeyi, kapalı rejimleri çokuluslu sermaye dolaşımına açmayı amaçlayan neoliberal faşizme karşı çok boyutlu bir uyanıklılık İslamcılar için esas olmalıydı.

Büyük Şeytanla uçak uçuranları Suriye’de adalet dağıtıcılığına davet etmek, zorlamak devrimci bir tutum olamaz.

Libya operasyonunda NATO’yu insani yardım hususunda araçsallaştırmaya çalışmaktan bahsetmek İslamcı zihinler için açık bir dönüşümse şu anda yaşanan da öyle bir dönüşümdür.

Emperyalistlerle kucak kucağa oturarak ya da oturanlara el vererek adalet dağıtıcılında bulunulamaz.

Adalet, bedeli ne olursa olsun devrimci tavırda ısrar etmekle gerçekleşebilecek zorlu süreçlerin sonunda ortaya çıkabilir.

İçerdeki kandırıcılara kanıp da başkalarını aldananlar olarak yaftalamak Türkiye İslamcılığının son dönemki yazgısı mıdır?

İşbirlikçilik makamını deruhte edenlere sarılarak küresel komploları fark edememek; Konya kadar, Malatya kadar yakını kavrayamamak hangi körlük halidir?

Şam’dan çıkan Hamas’la mutlu olup, ABD ve Suud kuklalığındaki yeni fino Katar’ın himayesinde bir Hamas-Fetih pozlarını tercih etmek de neyin nesi?

Kan pazarına dönüşen Ortadoğu’da tepişenleri layıkıyla görmeden yapacak fazla bir şeyimiz olamaz.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın