ÖYB, Sakarya’da 28 Şubat’ı Konuştu

Özgür Yazarlar Birliği, Neoliberal Dönemde İslamcılık Tartışmaları serisine Sakarya’daki “28 Şubat Dönemecinde İslamcılığın Halleri” programı ile devam etti

Özgür Yazarlar Birliği, Neoliberal Dönemde İslamcılık Tartışmaları üst başlığını taşıyan program serisine Tokat ve İstanbul’dan sonra Sakarya’da düzenlenen “28 Şubat Dönemecinde İslamcılığın Halleri” paneli ile devam etti. Aynı zamanda Sakarya Temsilciliği’nin açılış programı olan panelde Serdar Aslan, Rüstem Budak ve Mustafa Kubilay birer konuşma yaptılar. İlk konuşmayı yapan Serdar Aslan 28 Şubat darbesine giden süreci ve müdahale sürecinde yaşanan gelişmeleri, aktörleriyle birlikte değerlendirdi. 28 Şubat sürecinin aslında 1991’deki genel seçimlerde Refah Partisi’nin MHP ile koalisyona girmesiyle başlamış olduğunu, 1994’teki yerel seçimlerde RP’nin başarısı göstermesinin 1997’ye giden sürece ivme kazandırdığını belirtti. 1995’ten sonra özellikle medyada Müslümanları karalamak üzere uydurma haberler çıkmaya başladığına ve böylece toplumsal bir kamplaşmanın zeminin hazırlandığına dikkat çekti.

Ezan Türkçe okunacak, Gülen tutuklanacaktı

28 Şubat sürecinde İsrail’in rolünün bulunduğunu ama bunun son günlerdeki tartışmalarda pek gündeme gelmediğini belirten Serdar Aslan, oysaki Çevik Bir’in bağlantıları ve görüşmeleri dikkate alındığında bu iddianın yabana atılamayacağını belirtti. Konuşmasında Fehmi Çalmuk’un 28 Şubat kararlarının alındığı Milli Güvenlik Toplantısı’nda açıklanmayan pazarlıklar yapıldığı yönündeki iddialarını da aktaran Aslan, bildiride “Ezanın tekrar Türkçeleştirilmesi, Fethullah Gülen’in tutuklanması, İlahiyat Fakülteleri’nin azaltılması ve İmam Hatip Liseleri’nin tamamen kapatılması” gibi maddelerin olduğunu ama bunların bildiriye sokulmadığını belirtti. Tutanaklar açıklanmadığı için iddiaların gerçekliğini şimdilik öğrenemediğimizi ifade eden Aslan, konuşmasının devamında 28 Şubat sürecinin aktörlerine ve yaptıklarına kısa kısa değindi.

28 Şubatın kökü derindir

İkinci panelist Rüstem Budak, tarih boyunca insanlık mücadelesinin Hz.Âdem-Şeytan, Habil-Kabil, Hz.Musa-Firavun, Hz Muhammed-Mekke Oligarşisi gibi tarafları olduğunu ve 28 Şubat’ın bu bağlamda egemenlerin insanlığın vicdanına ve taleplerine yönelik tertiplendiğini belirterek başladı. 28 Şubat müdahalesinin direkt veya dolaylı muhatapları vardır. Görünürdeki muhatapları siyasi irade olarak tecelli eden anlayışın temsilcileridir. İlk ve en önemli muhatap anlayış ve ahlakını İslam’ın ve fıtratın belirlediği istikamet üzerinde belirleyen kesimlere yönelik olmuştur. Halk bu müdahalenin birincil muhatabıdır” diyen Budak, halk olan bitene etnik, ideolojik veya dini konumuna göre tavır aldığını, sürecin ekonomik sonuçları kendisini olumsuz yönde etkileyene kadar da pek tepki vermediğini belirtti. Refah Partisi’nin müdahaleyi iyi okuyamadığını ve bu sebeple doğru bir tavır da geliştiremediğini ifade eden Budak, cemaatlerin ve tarikatların çoğunluğunun müdahale sürecinde sessiz kalmayı yeğlediğini; İslamcı hareket içinde radikal olarak nitelendirilen yapıların da 28 Şubat süreciyle birlikte dağılma safhasına girdiğini söyledi.

28 Şubat darbesini devlet kazanmıştır

“Müslüman kimlik açısından bireylerde önce teslimiyet sonra da teklif edilen kimliğe sıkı sıkı sarılma pozisyonuna girildi. Müslüman kimlik bir an önce çıkarılması gereken ‘gömlek’ olarak görüldü. Müslüman tavır sosyal hayattan çekildi… Devlet tarafından hoş görülmeyen her şey söylemden ve pratikten çekildi.” diyen Rüstem Budak, bu bağlamda 28 Şubat darbesinde devletin kazandığına dikkat çekti. Budak sözlerine “Darbe aktörlerinin şu anda yargılanma evresinde olmaları bir şey değiştirmiyor. Bu ülkede bir direniş geleneği içinde bu haklar kazanılmadığı için her an elden alınma durumu ile de karşı karşıyadır. Darbe süreci canlı bir şekilde devam ediyor. Darbecilerin kazanımları yerle bir olmadı. Zevahiri kurtarmak adına atılan göreceli adımların değeri yoktur. Kazanımlar tüm toplum kesimlerini kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmadı. Üstü örtülerek gizli şekilde devam ettirilmektedir.” tespitleriyle son verdi.

Adil düzen belirsiz bir ütopyaydı

Son konuşmacı Mustafa Kubilay, sunumuna Milli Görüş hareketinin genel bir tahlilini yaparak başladı. Milli Görüş’ün öncülü sayılabilecek bazı muhafazakâr hareketlerden yaptığı İslam vurgusu ile ayrıldığını ama buradaki vurgunun geleneksel İslam olduğuna dikkat çeken Kubilay, bu geleneğin de Türkiye’nin kendine özgü anlayışından beslendiğini belirtti. Dinin ana kaynaklarından atalardan devralınmış bu anlayışın, siyasal anlamda ise İslami hareketlerinden aldığı argümanları kendi argümanlarını doğrulayacak unsurlar olarak gördüğünü söyledi. Adil Düzen ile kast edilenin aslında bir türlü belirginleştirilemediğini ve bu sebeple belirsiz bir ütopya olarak kaldığını ifade eden Kubilay, 28 Şubat darbesinin gerekçesi gibi sunulan D–8 girişimiyle ilgili olarak da şöyle dedi: “D-8 ülkeleri, zaten Refah Partisi tabanındaki yeni gelişen zengin sınıfın iş yaptığı ülkelerdi, bu sebeple bu girişimle belirli bir grubun önünü açılmak isteniyordu. Milli Görüş’ün 28 Şubat’a direnememesinde bu hususun da payı var. Çünkü halkı yedeğine alan partinin temsil ettiği bu zenginler direnecek değil, eklemlenecek karakterdeydi. Niyetleri sadece kapitalist pastadan pay almaktı. Paylarını paylaşmaya da hiç niyetleri yoktu. Dolayısıyla pastanın başındakilerle anlaşmaya çalışmak tabiatları gereğiydi… Nitekim Milli Görüş’ten “yenilikçi” diye ayrılanların bugün AKP ile gelinen noktada bu niyetlerine uygun hareket ettiklerini görüyoruz.”

Dindarlaşma değil direngenleştirme

Konuşmasının devamında Milli Görüş geleneğinden gelen AKP’nin bu hareketin doğal bir sonucu olduğunu belirten Kubilay, nihai tahlilde bu siyasi çizginin ve takipçisi AKP’nin tarihsel süreç göz önüne alınınca Müslüman camiada ifsad edici bir rol oynadığı şeklinde değerlendirilebileceğini söyledi. Kubilay konuşmasını “kitleleri ‘’dindarlaştırma’’ projelerinin, zulme karşı direnişi ertelediğini, gerçekten Allah rızasını kazanmanın öncelikle “ifsadı” ortadan kaldırmakla başlayabileceği” vurgusu yaparak bitirdi. Özgür Yazarlar Birliği Sakarya Temsilciliği’nde Neoliberal Dönemde İslamcılık Tartışmaları üst başlığını altında yapılan “28 Şubat Dönemecinde İslamcılığın Halleri” paneli, dinleyicilerin soruları ve katkılarıyla son buldu.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın