“Hayatı Iskala(ma)yan Edebiyat” Söyleşisi

Özgür Açılım Platformu, 27 Şubat Pazar günü İstanbul Bilgi Üniversitesinde, Tasfiye Dergisi editörlerinden Ahmet Örs’ü konuk ederek “Hayatı Iskala(ma)yan Edebiyat” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdi.

28 Şubat arifesinde gerçekleşen söyleşiye Ahmet Örs mücadele kavramını açıklayarak başladı. Mücadelenin bütününün parçalardan oluştuğu, parçaların birbirlerini beslediği bu çerçeve içinde temel olarak tevhid ve adaleti almamız gerektiğini vurguladı. Aynı zamanda bu mücadelenin tanımlanmasının somutlaşması açısından önemli olduğunu dile getiren Örs, mücadelenin oluşturduğu yoğun düşüncenin edebiyat, yazı ve sanat ürettiğini, bunları besleyen kaynağın mücadele olduğunu belirtti.

Direniş hafızası oluşturmamızı ve direncimizi ne salt entelektüel birikimle ne de sadece alanlarda yapabileceğimizi ifade etti. Yazıdaki direnişi besleyenin fiili direniş olduğunu vurgulayarak bu hafızanın oluşumunun ikisinin bütünü olduğunu söyledi. 28 Şubat döneminden sonraki direniş hafızasının yokluğunu direnişin olmamasına bağladı.

Kaygımızın hayatla buluşan edebiyat olması gerektiğini belirten Örs, ikinci yeni akımının, imge, çağrışım ve soyutlamalarla, bireyin yalnızlığı, sıkıntıları, çevreye uyumsuzlukları gibi temalarla tek insanları anlattığını vurguladı. Sanat için sanat anlayışı içerisinde olan bu ve benzeri akımların hayatla buluşma noktasındaki sıkıntılarını dile getirdi. Bu bağlamda insanın içine yürüyen şiirler, hikâyeler olması gerektiğini, çiçek-böcek edebiyatı dediğimiz edebiyatın kişiyi hayattan koparttığını, insanın sonsuz hırslarını, tüketimi bir veri olarak kabul ettiğini bu sebeple direnişi ayakta tutamadığını anlattı.

28 Şubat’ın Türkiye’de derin izler oluşturan bir süreç olduğunu, bizim sürekli 28 şubat soğuğunda yaşayan bir halkın evlatları olduğumuzu ve bunu anlatan edebiyatımızın, belgesellerimizin olması gerektiğini, direnişi ancak bu şekilde ayakta tutabileceğimizi fakat bu alanlarda hala derli toplu bir fotoğrafın oluşmadığını ifade etti.

Yaşanmışlıkların unutulmaması, direnişin canlanması için bunların unutulmayacak alanlara taşınılması gerektiğini belirterek Müslümanlar olarak hiçbir zulme boyun eğmememiz gerektiğini vurguladı.

Edebiyatın vicdandan, insandan, acıdan beslendiğini ve hayata dokunmadan insanların acılarına dokunulamayacağını dile getiren Örs, sosyal adalet anlayışının, ezilenlere ezildiklerini fark ettirme, zulme ve sömürüye başkaldırının Tasfiye’nin ana damarlarından biri olduğunu dile getirdi.

Örs, ideolojik edebiyat eleştirisine ise; ideoloji bakış açısı oluşturur yanıtını verdi.

Tasfiye’nin çizgisini belirtmeye çalışırken konforu bozma, risk alma, herkesin rahat olduğu, tüm şartların Müslümanların lehine olduğu düşünülen bir zamanda muhalefet etmenin camia tarafından görmezden gelinmeyi getireceğini belirtti.

Edebiyatın konforu bozması gerektiği, insanları tedirgin etmesi gerektiğini vurgulayan Ahmet Örs hayatı ıskala(ma)yan edebiyatın bu minvalde olacağını dile getirdi. Tasfiye’nin edebiyatın halk için aynı zamanda halkın içinden oluşturduğunu ifade etti.

Protesto ve direniş kavramlarının ayırımın yaparak, protesto bir çizgiye dönüşmüyorsa orada sorun olduğu ve çizgini belirlemezsen o bilincin kaybolacağını vurguladıktan sonra, ancak daimi direnişle itminan olarak Rabbimize gideceğimizi belirtti.

Seda Erdoğan / Özgür Açılım Platformu

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın