“Yoldaki İşaretler: Cahiliyeden İslam Toplumuna Doğru”

“Yoldaki İşaretler: Cahiliyeden İslam Toplumuna Doğru” konulu sunumla, bayanlara yönelik aylık eğitim semineri programına başlandı.

Tokat- Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği (TOKAD) tarafından bayanlara yönelik hazırlanan aylık eğitim seminerleri, dernek binasında yapılan ilk sunumla başladı. Seyyid Kutub’un “Yoldaki İşaretler” kitabından referansla verilen “Cahiliyeden İslam Toplumuna Doğru” konulu seminerde, Müslümanların nasıl bir kimliğe sahip olması gerektiği ve cahili düzene karşı nasıl bir tavır takınılacağı konusu işlendi. Elif Önce tarafından yapılan sunumda, mevcut düşünce sistemlerinin ve rejimlerin insanlığın yaşadığı sorunlara çözüm üretemediği ve en zor anların yaşandığı bu dönemde, yeni bir dünya düzeni sunmak için sahneye çıkma sırasının bir kez daha İslam’a geldiği ifade edildi. Bunun için de Müslümanların öncelikli olarak ilk Kur’an neslinin kaynağı olan Kur’an’a dönmesi gerektiğini hatırlatıldı.

Elif Önce, Kur’an’a yaklaşımın nasıl olması gerektiği konusuda şu hususlara değindi: “Kur’an’a salt araştırma, dünyevi fayda ve manevi haz elde etme tutkusu ile değil eyleme dökme bilinci ile yaklaşmalıyız. Birinci hedefimiz Kur’an’ın bizden ne yapmamızı, bizden nasıl düşünmemizi istediğini, Allah’ı nasıl algılamamız gerektiğini, hayattaki gerçek düzenlerimizin, tutum ve davranışlarımızın, yasalarımızın nasıl olması gerektiğini öğrenmek olmalıdır. İlk görevimiz ise önce kendi benliğimizden başlayarak bu İslami değişimi sağlamaya çalışmak ve topluma tebliğ etmek olacaktır. Bu tebliğ sadece sözlü davet ile değil, cahiliye iktidarına karşı tevhid adalet ve özgürlük mücadelesi yürütmekle eş değerdir.”

Cahiliye Düzenine Karşı Mücadele

Mevcut düzenlerin kula kulluk sonucunu doğurduğunu ve insanları fıtratlarından uzaklaştırdığını belirten Önce, Müslümanların tevhid akidesini kuşanarak bu duruma karşı mücadele vermesinin gerekliliğine dikkat çekti: “Cahiliye sistemi hiç değişmeyen kurallar biçimi değildir. Aktif ve değişkendir. Bu yapı, söz konusu toplumun kavramlarına, duygu ve düşüncelerine boyun eğilmesi biçiminde işler. Cahili toplum, soyut bir toplum da değildir. Bireyleri arasında bir dayanışma vardır. Bu organize hareket eden toplumu ortadan kaldırıp; bir kez daha Allah’a kulluk eksenli bir sistem kurmak için girişilecek mücadelenin, eyleme geçemeyen bir söylemden ibaret olması düşünülemez. Çünkü böylesi bir anlayış, aktif ve organize bir toplum tarafından yaşanan cahiliye zihniyeti ile boy ölçüşemez. Halbuki, var olan sistemi yıkıp, onunla taban tabana ters olan tevhidi bir sistemi kurmak iddiasında bulunan bir anlayışın, ondan daha üstün ve güçlü olması gerekir.

İslam’ın, bir itikat biçimi olarak kabul edilerek, gerekli ibadetlerini yerine getirerek ama içinde yaşanılan cahiliye toplumunun fiili etkinlikleri karşısında organize olamamış fertler halinde kalarak, İslam toplumunu kurmak mümkün değildir. Zira bu biçimde var olma, sayısal olarak ne kadar çok olursa olsun İslam’a pratik bir varlık kazandırmaz. İslam toplumu, her ferdin tek tek Müslüman olmasıyla değil; Allah’ın dini için çabalayan öncü bir grup Müslümanın birlikte mücadele edip, mevcut sistemi kökten değiştirmesiyle birlikte ortaya çıkabilir. Çünkü cahiliye sistemi ile içli dışlı olan Müslüman bireyler, birbirleriyle güçlü bir dayanışma içinde olamazlarsa, cahili toplumun isteklerine, gönüllü ya da gönülsüz boyun eğmek zorunda kalacaktır. Bundan dolayı İslam’ın yaşamsal anlamda organize olmuş ve aktif hareket halindeki bir toplulukla temsil edilmesi zorunludur. İslam, cahiliye toplumundan uzak bağımsız olarak kendine özgü organik bir toplum kurmak zorundadır.”

Seminerde, Müslümanların İslami bir topluluk oluşturma sorumluluğunu yerine getirmek için izlenilmesi gereken süreci anlatan Elif Önce, Seyyid Kutub’un perspektifinden Müslümanların “millet, milliyet, vatan” gibi konulara nasıl bir yaklaşım sergilemesi gerektiğine de değindi. Sunum İslam’ı insanlara götürürken dikkat edilecek hususların hatırlatılmasıyla son buldu: “İslam’ı insanlara sunarken, sözümüzü eğip-bükmemek, kekelemek, tereddütlü konuşmamak ve üstü kapalı konuşarak onları şüpheye düşürmemek mecburiyetindeyiz. İslam’a inanmaları halinde, bunun hayatlarında köklü değişikliklere sebep olacağını vurgulamak zorundayız. Ve insanlara İslam’ın, çeşitli adlar, bayraklar ve biçimlerde ortaya çıkan herhangi bir pozitif dünya düzeni olmadığı gibi, yalnızca sosyal bir ideoloji olmadığını da anlatmalıyız. İslam’ın, sadece ve sadece Allah’ın gönderdiği din olduğunu anlaşılıncaya kadar, insanları bırakmamalıyız. Biz onlara, önce kendimiz inanarak şunları anlatmalıyız: İslam çok yücedir, çok temizdir, çok uyumludur, çok güzeldir. Çünkü Allah’ın ortaya koyduğu dünya düzenidir.”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın